Olmuyor bir türlü! İpin ucundan tutmasını bilmiyoruz.
Tutunup da ipe düştüğümüz çukurdan çıkmasını beceremiyoruz.
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş 24 Nisan 2020 Cuma Hutbesi’nde; zina, Lutilik ve eşcinselliğin; hastalıkları beraberinde getirdiğini, nesilleri çürüttüğünü, ayrıca gayri meşru ve nikâhsız yaşamın insanları Hiv virüsüne maruz bıraktığını; bu tür kötülüklerden insanları korumak için birlikte mücadele edilmesi gerektiğini açıklamıştı. (Sayılan eylemlerin Kur’an-ı Kerim’de ağır bir şekilde eleştirildiği ve yasaklandığı ikileme gerek duyulamayacak ölçüde açıktır.)
Hep dedikodu, hep hakaret ve hep saldırı…
Tuhaf bir ruh hâli bizdeki!
***
Ankara Barosu;
“Hutbede geçen, ‘Eşcinselliğin hastalıkları beraberinde getirdiği, nesli çürüttüğü!’ açıklamasının insan haklarına aykırı olduğunu, görevleri gereği Anayasa ile güvence altına alınan din ve vicdan hürriyetinin her zaman savunucusu olduklarını,” açıkladı.
Cumhuriyet Başsavcılığı Ankara Barosu hakkında hemen soruşturma başlattı.
Hukuksal süreç başlatıldığından konuyla ilgili yorum yapmaktan kaçınıyoruz.
***
Ne var ki siyasiler olaya daha değişik yaklaştılar. İşin içine hakaret salvoları, aşağılama ve tehdit içerikli sözlerle girdiler.
Ülke Koronavirüs belasının ablukası altındayken kalkıp birbirimize düşmemiz hiç de hoş değil. Diğer zamanlar doğal karşılanabilecek benzeri girişimler, bulunduğumuz ortamda iyice sırıtıyor.
Üzücüdür ki bazı siyasiler bu ya da benzeri olayları bahane ederek yakışıksız dil kullanmayı yeğliyorlar. Ramazan ayının ruhuyla hiç de uyuşmayan, insanlık değerlerini aşındıran hitap şekli gerçekten toplumsal ahlakın zedelenmesine sebep olmaktadır.
Daha önce “Kavga da bile söylenmez!” türünden nice sözler işittik. Siyasilerin rakiplerine bu tür hitap etmekten haz duyduklarını söylemek zor ama yine de rahatsız edici değil mi?
Acaba bu tür sözler halkı kendi yanlarına mı çekiyor?
Oylarını mı artırıyor?
Nedir bu ayrıştırma? Nedir bu yerden yere vurup kutuplaştırmalar?
Sessiz ve sakin bir anlatımla duygu ve düşüncelerini aktarsalar olmaz mı?
***
Aşağıdaki söz grupları MHP liderinin CHP ve Ankara Barosu hakkında birkaç gün önce yaptığı açıklamalarından alınmıştır:
“…işgüzar ve işbirlikçi tavırları…”
“Vatan ve vicdan hassasiyetini kaybetmemiş her Türk vatandaşı…”
“Türk milletine ve Türkiye’ye muhabbet ve bağlılıklarını kaybetmiş zavallıların…”
“…bir hayalin peşinde koşan müflis ve münafık siyaset temsilcileri, köhneliklerine aldırmadan…”
“Aziz Atatürk’ün partisi Türkiye’ye diş bileyen, Türk milletine dirsek çeviren ayıplı ve ahlaksız bir siyasetin uçurum dibine yuvarlanmıştır.”
“…ucuz CHP zihniyeti milletimizin sinir uçlarıyla, inançlarımızın hassasiyetleriyle oynayacak kadar şuur kaybına uğramıştır.”
“CHP’li İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı görevinden başka her işe burnunu sokarak, her şeye karışarak, her telden çalarak zehirli emellerini birer birer tedavüle sokmaktadır.”
“Ayrımcılık yapanlar asırlar geçse de Yezid’in safından hâlâ ve henüz çıkmayanlardır.”
“CHP’nin kasti ve bir hedefe matuf provokasyonları…”
“MHP dinimize, diyanetimize, milli ve manevi değerlerimize yönelmiş her eli kırmaya…”
***
Elbet herkes Anayasal çerçevede duygu ve düşüncelerini dile getirme hakkına sahiptir. Ortada bir hakaret varsa bunun hesabını muhatapları soracaktır. Bizi çok da ilgilendirmez…
Ancak bu tür yaklaşım ve hitap biçimi toplum üzerinde olumsuz etki yapmaktadır. Siyasiler şunu çok iyi bilmelidirler ki bu toplum:
► Kavgadan, gürültüden, bağırıp çağırmaktan bıktı usandı artık…
► İnsanın insana saygı gösterdiği, sessiz, sakin ve huzur dolu bir ortamın özlemi içinde…
► Kargaşa, dövüş, feryat figan değil huzur arıyor.
Bir ekmek kadar, bir su kadar muhtaçlar bunlara…
***
Şu sıra içinde bulunduğu koşullar nedeniyle maddi ve manevi sorunlarıyla başa çıkmakta zorlanan insanımız bu tür hitaplarla iyice gerilmektedir. Ne yazık ki bu gerilmenin ardından ayrışma ve kutuplaşma koşarcasına gelmektedir.
Kutlu Ramazan ayının anlam ve önemine uygun yaklaşımlar içinde olmamız daha uygun değil mi?
Hüseyin Yeğin
Anasayfa
