Karşı Oy!..

Bu yazımızda Yüksek Seçim Kurulu(YSK)’nun halk oylamasının yenilenmesi isteminin reddine ilişkin kararına katılmayan üye Cengiz Topaktaş’ın KARŞI OY GEREKÇESİNİ sizlere sunacağız…
Ancak öyle beklenmedik olaylarla karşılaşıyoruz ki aklımız başımızdan gidecek oluyor, düşünemeyecek hâle geliyoruz!
Nedir bu ülkemizin başına gelenler?
Nedir bu şeytanlıklar?
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun:
“Oylar sandıkta değil Yüksek Seçim Kurulu’nda çalınmış. Hırsızlığın adresi başka bir yer olmuş, aklımıza gelmedi…” sözleri tüylerimizi ürpertecek kadar vahim ve endişe doludur… Böyle bir oluşun varlığını düşünmek bile demokrasi adına, ülkemiz adına korkutucu…
Öyle sanıyorum ki Kılıçdaroğlu’nun bu sözleri aşağıda sunduğumuz değerlendirmeyi daha önemsenecek konuma taşımıştır.
Bu nedenle değerli okuyucularımdan ricam; zamanları elveriyorsa bu yazıyı sabır ve dikkat göstererek okumaları. Gerekirse birkaç kez okuyup etraflıca düşünmeleri…
***
Hukuksal sorunların üst üste yaşandığı ülkemizde yıllardır yargının bağımsızlığı yönünde uğraş verilmektedir. Bu uğurda çok değerli siyasetçi ve hukukçularımızın emekleri unutulmayacaktır. Ancak son dönemde yargının bağımsızlığı ile yargı yetkisini kullanan mahkemelerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı yönünde önemli soru işaretlerinin varlığı rahatsız edici boyutlara ulaşmıştır.
Kişisel görüşümüz odur ki son Anayasa değişikliği ile yargının bağımsızlığı önemli oranda yara almıştır. Yargının, egemen gücün yani iktidarın gölgesinde kalacağına ilişkin veriler çoktur. YSK’nin halk oylaması kapsamında üst üste verdiği YASALARA AYKIRI ve SORUNLU KARARLAR demokrasinin temel taşlarını oynatacak niteliktedir.
Bir hukukçu olarak ülkem adına üzülüyorum!.. Neden böyle oluyor? Bunun başka çıkışı, başka yolu yok mudur?
Gerek dinimiz, gerek asırlardır süregelen devlet anlayışımız adaleti ön planda tutmaktadır. Bu açık gerçek karşısında adalet kavramını yüceltmemiz yerine, neden her geçen gün onu bir yerlerinden yaralıyoruz?
Bu dertleşmeden sonra artık YSK’nin Halk Oylamasının Yenilenmesi Talebini Reddeden 19 Nisan 2017 tarih ve 573 sayılı Kararı’na katılmayan üye Cengiz Topaktaş’ın KARŞI OY GEREKÇESİNDEN çıkardığımız verileri görüşlerimizle birleştirerek aşağıda sunuyoruz.
***
Tartışmanın özü;
298 sayılı Kanun; “Mühürsüz oy pusulası ve zarflarının geçersiz olduğunu” belirtmiş olmasına rağmen YSK’nin; mühürsüz oy pusulası ve zarflarını GEÇERLİ KABUL etmesi ve oy sayımlarını buna göre yaptırmasıdır.
Yani açıkça ve hiçbir şekilde inkârı mümkün olmayan KANUNA AYKIRILIK söz konusudur.
YSK bu kapsamdaki 560 sayılı Kararı’nı AKP temsilcisi Recep Özel’in dilekçesi üzerine aldığını belirtmektedir. Dilekçenin veriliş tarihi ve saatleri ile YSK’nin hemen harekete geçmesi” dikkatinizi çekecek ve şaşkınlığınıza sebep olacak niteliktedir.
***
Önceki yazımızda bu saatleri belirtmiştik. Bir daha belirtiyoruz:
AKP temsilcinin YSK’ye dilekçe vermesi: 16:10,
YSK’nin dilekçe konusunu görüşmek üzere toplanması: ?
YSK’nin dilekçe konusunu görüşüp kimi itirazlara rağmen sonunda oybirliği ile mühürsüz oy zarfları ve oy pusulalarının da geçerli sayılmasına karar vermesi: 16:45,
YSK’nin aldığı bu kararı sandık görevlileri ile birlikte YSK üyelerine kısa mesaj olarak bildirmesi: 16:50.
***
Olacak şey değil!
Saat 16:10’da verilen dilekçeyi anında işleme koyup alelacele karara bağlayan YSK’nin bu tutumu için üye Cengiz Topaktaş KARŞI OY GEREKÇESİNDE:
“Yüksek Kurulumuz ilk defa bir seçimin devamı sırasında böyle bir karara imza atmıştır.” diyor.
Şaşılası bir durum! Anlamakta zorlandığımız bir yöntem!..
Bu olayın içine sinmiş bilinmeyen gerçeklerin ayrıntısını tarih elbet zaman içinde yazacaktır.
***
Adında “Yüksek” nitelemesi bulunan ve son karar mercii olan YSK’nin diğer sandık, ilçe ve il seçim kurullarından geçmeyen bir dilekçeye karşı tutumu ilginçtir. Üstelik kendisine gelen dilekçe doğu illerimizdeki oylama bittikten ve oy sayımına geçildikten sonra geliyor.
Karşı Oy Gerekçesinde belirtildiği gibi oylamayla ilgili bir dilekçe verilecekse bunun muhatabı doğrudan YSK değil sandıklar, ilçe ve il seçim kurullarıdır. Buralardan geçip karara bağlanan, ancak itiraza uğrayan konular YSK’nin önüne gelir. YSK’nin verdiği kararlar ise KESİNDİR.
Saat 16:10’da verilen dilekçeyi anında işleme koyup alelacele karara bağlamak önceden düşünülmüş bir yöntem midir?
AKP temsilcisinin dilekçesini doğu bölgelerinde 32 ildeki oy kullanma saatinden sonra verilmesi çok ilginç, düşündürücü ve aklın verileriyle bağdaşır görülmemektedir.
Bunun içindir ki durum çok ilginçtir!
Ve rahatsız edicidir!
Üstelik toplumun ayrışmasına neden olan bir karar olarak hukuk tarihinde yerini alacaktır.
***
Mühürsüz Birleşik OY PUSULALARI ile ZARFLARIN geçerli OLMAYACAĞI Kanun Gereğidir.
298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’un 98’nci maddesinde:
“…üzerinde ilçe seçim kurulu ve sandık kurulu mührü bulunmayan…zarflar geçersiz sayılır…” hükmü,
Aynı yasanın 101/3 bendinde ise:
“Arkasında sandık kurulu mührü bulunmayan…birleşik oy pusulaları geçerli değildir.” hükmü yanlış anlamaya ve yoruma gerek duymayacak açıklıktadır. YSK’nin kararı bu açık hükümlere aykırıdır…
***
KANUN MADDELERİNİ DEĞİŞTİRMEK YSK’nin DEĞİL TBMM’nin YETKİSİNDEDİR.
298 sayılı Kanun 26.04.1961’de kabul edilmesine rağmen 98. ve 101. maddeler 2010 yılında değişikliğe uğramıştır.
Konumuz açısından bu bilgi de önemlidir.
Çünkü kanunda yapılan değişiklik AKP’nin iktidarı döneminde yapılmıştır.
Bu değişikliğin 12 Eylül 2010’da yapılan Anayasa Değişikliği halk oylamasından önce yapıldığı da dikkat çekecek önemdedir.
Bir halk oylaması deneyimi de geçirmiş olan AKP’nin her istediği anda kanunun ilgili maddesini değiştirebilecekken bunu yapmayıp 16 Nisan 2017 halk oylamasının tamamlandığı saatlerde kanun maddelerinin değişikliğini YSK’den istemesi yasa koyucu olan TBMM’nin yetkisine doğrudan müdahaledir.
***
YSK’nin KARARI daha 2 ay önce YAYIMLADIĞI 135/1 sayılı Genelgesi’ne de AYKIRIDIR.
Bırakın Yüksek Yargı organı niteliğindeki bir kurumu, Devletin herhangi bir kurumunun 2 ay içinde tam tersine kararlar vermesi nasıl mümkün olur?
Bu konuda üye Cengiz Topaktaş KARŞI OY GEREKÇESİNDE şöyle diyor:
“Bu kararın 298 sayılı yasanın 98 ve 101. maddelerine ve 14/02/2017 tarihli 29979 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 135/I sayılı genelgemize aykırı olması, tamamen seçmenlerin oy haklarını korumaya matuf olan bu kararı, kamuoyunda tartışmalı hale getirmiştir.”
YSK’nin 14 Şubat 2017 tarihli ve 135/1 sayılı Genelge’sinin 41. Ve 43. maddelerinin ilgili kısımları şöyle:
Madde-41-c
“Üzerinde ilçe seçim kurulu ve sandık kurulu mührü bulunmayan… zarflar geçersiz sayılır.”
Madde-43-c
“Arkasında sandık kurulu mührü bulunmayan…birleşik oy pusulaları geçerli değildir.”
Çok değil daha 2 ay önce yayımladıkları Genelge’nin ilgili maddeleri böyleyken 2 sonra bunun tam tersini açıklamak bir yüksek yargı organına yakışmaz… Dolayısıyla yapılan iş şaibe damgasını yer…
***
Karara karşı olan üye Cengiz Topaktaş’ın KARŞI OY GEREKÇESİNDEN aldığımız aşağıdaki kısa ve önemli notların önemi tartışılamaz. YSK üyesi sayın Cengiz Topaktaş der ki:
“Kurulumuzun yerindelik denetimi yapması da mümkün değildir.”
“298 sayılı yasanın 98 ve 101. maddeleri Anayasaya aykırı olmadığına ve böyle iddiada bulunmadığımıza göre uygulanması zorunludur.”
“Bu karar alınırken, bu konuda önceden karar vermemiz gerekmediğini, öncelikle sandık kurullarınca karar verilmesi gerektiğini, daha sonra ilçe ve il seçim kurullarına itiraz üzerine silsile yoluyla konunun bize gelmesi halinde karar verebileceğimize dair itirazlarımı daha önce de belirttim.”
Anayasamızın 67. maddesinde ”Vatandaşlar, kanunda gösterilen şartlara uygun olarak, seçme, seçilme ve bağımsız olarak veya bir siyasi parti içinde siyasi faaliyette bulunma ve halkoylamasına katılma hakkına sahiptir.” denmektedir.
“Bizler Hakim olarak baktığımız davalarda bir evrakın sahteliğini tespit etmek için uzman bilirkişilere başvurmaktayız. Sandık görevlilerin çoğunluğu değişik siyasi partilerin bildirdikleri kişilerden oluşmakta olup, sahtecilik konusunda özel bir eğitimleri olmadığı için, bu denetimi yapmaları onlardan beklenemez.”
“Mühürsüz zarflar ve oy pusulalarının, Yüksek Seçim Kurulu tarafından gönderildiğinde şüphe bulunmadığının tespitini sandık görevlilerine yaptırmaya çalışmak, sandık başlarında gereksiz tartışmalara neden olabileceği gibi, ancak bir soruşturma ile ispatlanabilecek sahtecilik veya hile iddiasının, bu yükün altından kalkamayacak olan kişilere verilmesi doğru olmayacaktır.”
“Yüksek Kurulumuz ilk defa bir seçimin devamı sırasında böyle bir karara imza atmıştır.”
Bu kararın 298 sayılı yasanın 98 ve 101. maddelerine ve 14/02/2017 tarihli 29979 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 135/I sayılı genelgemize aykırı olması, tamamen seçmenlerin oy haklarını korumaya matuf olan bu kararı, kamuoyunda tartışmalı hale getirmiştir.
“Anayasamızın 67/son maddesinden çıkan sonuç, seçim kanunlarında yapılan değişikliklerin yürürlüğe girdikten ancak bir yıl sonra uygulanabilir hale geldiğidir.”
Anayasa değişikliği metninin halka anlatılmasında farklı görüşlerin eşit temsil edilmemesi ve 560 sayılı kararımızın yarattığı sonuç gözetildiğinde, Anayasamızın 67 ve 79. maddelerinin ihlal edildiği, bu nedenlerle SEÇİMLERİN İPTALİ yolundaki başvurunun kabulüne karar verilmesi gerektiğini düşündüğümden, Yüksek Kurulumuzun sayın çoğunluğunun görüşüne katılmıyorum.
***
16 Nisan 2017 tarihinde yapılan halk oylamasına kocaman bir şaibe bulaşmıştır. Bunu nereden bakarsanız bakın, rahatlıkla görebilirsiniz.
Değerli okuyucularım,
Eğer burada belirttiklerimiz aklınıza yattıysa durmayın. Bunları siz de başkalarına anlatın.
En kutsal vatandaşlık haklarımızdan biri olan oy kullanma hakkımızın üzerindeki şaibenin bir an önce kalkması ancak böyle mümkün olacaktır.

sislioda.com