16 Nisan 2017 halk oylamasından sonra CHP içinde fıkırdamalar, fokurdamalar ve kaynamalar sürdü gitti. Referandum sonucuyla ilgili lider kadrosunun birbirinden farklı görüşler belirtmesi CHP’ye umut bağlayanları düş kırıklığına uğrattı. Bu durumdan yararlanmak isteyen parti içi muhalefet boş durmadı.
Sesler yükseldi!..
Son noktada CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Selin Sayek BÖKE, bu görevlerinden istifa etti.
Bu önemli bir gelişmedir.
Sorunların su yüzüne çıktığının ve daha da büyüyeceğinin kanıtıdır. Bunun için önemli bir gelişmedir…
***
Anayasa değişikliği sonrasında iktidarın sevinç karışımı moral bozukluğu uzun sürmedi. Kısa zamanda toparlandılar. Zaten bu yönleriyle başarılı olduklarının örneklerini geçmişte birkaç kez sergilemişlerdi. Tabii bunda Yüksek Seçim Kurulu(YSK)’nun yasalara ve bizzat kendi genelgelerine aykırı uygulamalarının da büyük oranda etkili olduğunu belirtmek gerek…
Moral değerlerin siyasette ne denli önemli, canlandırıcı, toparlayıcı ve sürükleyici olduğu konusunda tarihte sayısız örnekler var…
“Hayır” yanlılarının sayım sonucunda yaşadığı düş kırıklığını diğer partiler kabullense de CHP kabullenmek istemedi. Tabii ki bunun yarattığı moral bozukluğu ve çaresizlik CHP’de rahatsızlıklara sebep oldu. Bu da içte; farklı görüşlere, sıkıntılara, kararsızlıklara ve geleceğe yönelik farklı görüşlerin belirmesine yol açtı… Parti içi tartışmaları kavga olarak nitelendiren Sayın Kılıçdaroğlu kendisinden hiç beklenmeyen bir söz etti:
“Parti içi kavga edenleri gerekirse kapının önüne koyarım…” derken değişik ve değer yitimine uğramış bir lider görüntüsü veriyordu.
***
Yılların siyasetçisi Deniz Baykal siyaset sahnesine başını uzatıp çekti. Sonra daha etkin rol oynamaya başladı. Belli ki aralık bir kapı arıyordu.
Rahmetli Süleyman Demirel’in ikinci kez cumhurbaşkanı seçilebilmesi girişimleri öncesi sağda solda yaptığı konuşmalara benzer tutumlar sergilemesi Sayın Baykal’a yakışmadı, yakışmıyor da…
“Acaba bir açık kapı bulabilir miyim?” düşüncesinde olmalı…
Aslına bakarsanız 07 Haziran 2015 seçim sonuçlarının ardından, parti lideri dururken Cumhurbaşkanı ile bireysel olarak yaptığı görüşme Baykal’ın seçmenler arasında var olan güvenini alıp götürmüştü. Olayların akıp buraya dek gelmesinde öyle sanıyoruz ki bu görüşmenin de payı bulunmaktadır!.. Bu görüşmenin sonrasında neler yitirdiğini elbet kendisi de fark etmiştir. Belki bundan olacak halk oylaması sırasında çok çalıştı. Ancak seçmenin yeniden güvenini kazanmaya yetecek ölçüde bir karşılık bulamadı!..
Bir hatip olarak etkiliydi. Zeki ve kıvrak hareketleriyle epey beğeni kazandı, ama bunlar onu yeniden lider yapabilecek yeterlilikte değildi. Sanırız bu konuda değerlendirme hatasına düştü ki yeni bir beklenti içine girdi. Kılıçdaroğlu’nun;
“Parti içi kavga edenleri gerekirse kapının önüne koyarım…” açıklamasına Sayın Baykal’ın:
“CHP öfkeyle, tehditle, sopa sallanarak yönetilemez…” şeklinde karşılık vermesi de fazla destek bulmadı.
***
Halk oylaması sırasında yapılanları ve halk oylamasının sonucunu henüz sineye çekemeyenlerin mücadele etme azmi, isteği ve kararlılığı sürmektedir.
Aradan geçen zaman içinde verilen uğraşlar ve hukuk alanındaki girişimler sonuç vermedi. YSK kararlarının kesin olması ve bu kararlara itiraz makamının bulunmaması işi zorlaştırıyor. Alışılagelen yaklaşımlarla sonuç alınamayacağı kesin gibi…
Böyle bir durumda hukuk alanından çıkacak karara umut bağlamak ne derece doğrudur?
Ve ne yapılmalıdır?
***
İstifa eden Sayın Selin Sayek Böke, bu soruların cevabını vermiş!.. Diyor ki:
“Cumhuriyet Halk Partisi’ne düşen görev, gayrimeşru olanı meşrulaştırmamak ve ortaya konan bu demokrasi iradesini Türkiye gerçeğine dönüştürmek için HALKLA BİRLİKTE SİYASİ MÜCADELE vermektir.”
“HALKLA BİRLİKTE SİYASİ MÜCADELE vermek” düşüncesi kanımızca isabetle söylenmiştir.
Gerek CHP’nin gerekse diğer “HAYIR” diyenlerin yapmaları gerekenler içinde en önemlisi halka gitmektedir. Halkla bir olabilmektir.
Hakkı yenilenlerin, mağdur duruma düşenlerin, zulme uğrayanların başvurmaları gereken ilk ve en önemli kaynak ve dayanak HALKTIR. Ne var ki bu girişim çok hassas bir konudur. İşte bu noktada siyasetçinin zekâsı ön plana çıkacaktır…
***
İnsan zekâsının tanımında;
“Düşünme, akıl yürütme, algılama, kavrama, yargılama ve sonuç çıkarma yeteneklerinin tümü.” şeklinde açıklamalar yapılırken;
“İyi muhakeme edebilme, iyi karar verebilme ve eleştirel görüşe sahip olabilme,” şeklinde,
Zekânın birkaç veriyle açıklanamayacağı gerçeğinden hareket edenler ise;
“Sorunları çözebilme yeteneğine sahip olmak yanında, kalıcı değer üretebilmek ve ortaya koyabilmek gücü,” şeklinde de tanımlamışlardır.
Türkiye geldiği bu noktada yukarıdaki tanımların tamamını kapsamına alabilecek bir siyasetçi zekâsına şiddetle ihtiyaç duymaktadır.
***
Anayasa değişikliği sonucunda Türkiye’de büyük değişimlerin yaşanacağı gerçeğini görmek zorundayız. Durağan, yapışkan, atılım gücü zayıf, kararsız ve bilimsel verilerden uzak duranların zekâsı neyle ölçülürse ölçülsün; düşündüklerinin ve yaptıklarının ülkemize yarar üretemeyeceği kanısındayız.
Türkiye’de yaşanan rejim değişikliği gerçeğini görüp ona uygun hareket etmek ve ivedilikle bu yönde her türlü önlemi almak gerekir.
Ama bir yandan da;
“Referandumun gayrimeşru sonucunu kabullenmeden her şeyden önce demokrasi iradesini ortaya koymuş milyonların hakkını HALKLA BİRLİKTE SİYASİ MÜCADELE vererek aramak, ülkemiz yararına en uygun seçim olacaktır.
Hüseyin Yeğin
sislioda.com
Anasayfa
