Amaç Söküp Takmak mı?

Türkiye’nin içinde düştüğü sarmal…
Ülkenin iç ve dış sorunları…
Ekonomik çıkmaz…
Bunalımları artıran ahlakî çöküntü umurlarında değil!..
Varsa yoksa Atatürk’le uğraşmak ve bu puslu havayı fırsat bilip ona saldırmak…
***
Aydın Büyükşehir Belediyesi ile Kuyucak Belediyesi arasında “Atatürk Takı ve Posteri” yüzünden sorun yaşanmış!..
Kuyucak Belediyesi Atatürk posterinin üzerinde olduğu takı değiştirmek için sökmeye başlamış, Büyükşehir Belediyesi de “Cadde ve bulvarlar üzerinde yasa gereği bizden izin almadan bir iş yapamazsınız,” diyerek müdahale etmek istemiş! Gerçekleşen bazı olaylar nedeniyle konu emniyet ve yargıya da intikal ettirilmiş!..
***
Son zamanlarda değişik yerlerde Atatürk heykellerinin sökülüp hiç de hoş olmayan görüntüler sergilenerek başka yerlere taşındığını sıklıkla görmeye/duymaya başladık…
Zorunluluklar için kimsenin bir söz söyleme hakkı yok!..
Ama olur olmaz durumlarda Atatürk heykellerinin halka gösteri yaparcasına uygunsuz yöntemlerle sökülüp kaldırılması iyi niyet belirtisi olmasa gerek!.. Daha önce değil, ancak tepkiler yoğunlaşınca “Daha iyi olan başka yere taşıyoruz.” demek art niyetin bir tür dışa yansımasıdır.
Atatürk heykelleri üzerine neden sıklıkla saldırılar artmaya başladı? Daha doğrusu Atatürk’le ilgili olan her şeye!..
Kimi yerlerde sanat eseri niteliğinde olan Atatürk heykellerinin taşınma usul ve yönteminin bir planın bir parçası olduğu kanısındayız. Sanki amaç Atatürk heykellerini söküp başka yere taşımak değil de halkın beyninde bir imaj yaratmak!..
***
Atatürk’ü ve onun bu ülkeye kazandırdığı değerleri yararlı olup olmadığını bakılmaksızın tamamen ortadan kaldırmak isteyen bir anlayışın egemen olduğu dönemi yaşıyoruz.
TBMM’den tutun da neredeyse her kurumda benzeri anlayışın filizlendiğini görmek üzücüdür. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu borçlu olduğu bir liderin anılarına yapılan saldırıları başka türlü algılamak mümkün mü?
***
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesini bilmeyenler ya da kuruluşundan bu günlere kadar ona düşman olanlar bizi bir yerlere götüremezler… Atatürk düşmanlığının bizi alıp götüreceği yer bilimden uzak karanlıklar olacaktır.
Düşmanlıkta ileri gidip onun başarılarıyla dolu gerçek tarihi tahrif etmeye kalkışma cesaretini gösterenler de var!.. Bilinmelidir ki bu tür girişimler, sahiplerine de bir şey kazandırmayacaktır.
Ayrımcılık, kincilik ve din korkutuculuğunu öne çıkararak yeni bir düzen kurmak isteyenler gaflet içinde bocalayacaklardır. Sorarım sizlere hangi ülke; ayrımcılık, kincilik ve din korkutuculuğu ilkeleri üzerine kurulmuş da varlığını devam ettirebilmiş ki?
Osmanlı düşleri görenlerin içinde bulunduğu karşıtlığı görmemelerini anlamakta zorlanıyoruz. “Neslimiz Osmanlıdır, Osmanlıya sahip çıkmalıyız,” diyenlerin Atatürk’ün bulunduğu tarih parçasını kaldırıp atmaları akılcılık mıdır?
***
Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanıp yok olmasıyla ortaya çıkmış bir devlettir. Nasıl ortaya çıktığını tarih yazmaktadır. Öyleyse Türkiye Cumhuriyeti’nin başlangıcını sıfır kabul edip eskileri hepten yok sayma düşüncesinde olanlar nasıl gaflet içinde iseler; Osmanlının sadece başarılarıyla onu görmeye çalışanlar ve Atatürk dönemini yerden yere vuranlar da gaflet içindedirler.
Derler ki;
Aslını inkâr eden bizden değildir.
Yine derler ki;
Aslını inkâr eden haramzadedir.
Sözün özü tarihimizin altı yüzyıllık bir döneminde Osmanlı adıyla var olduğumuzu kimse inkâr etmemeli, edemez de… Onun başarılarını alıp başarısızlıklarıyla onu yerden yere vurmak yakışık almaz. Tabii ki bunun tersi için de aynı şey geçerlidir… Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş destanını tarihten silebilir misiniz?
Öyleyse Osmanlıya sahip çıkmalıyız diyenler, en az Osmanlı kadar Atatürk’e ve onun değerlerine de sahip çıkmalıdır. Aklın, bilimin ve tarihin yadsınamaz gerçeği budur.
***
“Devrim,” derler!..
“Yeni Türkiye,” dedikleri olur arada…
Ne yazık ki!..
Ne üzücüdür ki “Yeni Türkiye” diyenler, seslerini yükseltirken Atatürk gerçeğini ayaklarına dolanan bir engel olarak görmek yanlışı içindedirler…
Osmanlı özlemiyle yanıp tutuşanların, “Yeni Osmanlıcılık” diye bir hevesin peşine takılanların gönülleri Osmanlının başarılarına odaklanır; ama Osmanlının son 200-300 yıl içinde ne yaptığını ne ettiğini bilmezlikten gelirler. Bu süre içinde yaşanan gerçeklere gözler kapanır, kulaklar tıkanır…
Anlaşılmaz bir şekilde eskiye özlem tutkuları vardır!..
Sesler yükseltilir, duygulara hınç ve kin pompalanır. Bilimle aklın yolu dinsel bazı sözde endişelerle tıkanmaya başlar. İyi ile kötü ayırt edilemez olur. Körü körüne bir özlem yaşanır ve yaşatılır!..
Öyle bir özlemdir ki bu eskinin giyim kuşamından tutun da eskinin yazısına kadar her alanda kendini gösterir…
***
Sözü burada kesip bayram sonrası uygun bir zaman aralığında size “eski yazı”yı anlatmak isteriz.
Çok duymuş olmalısınız Osmanlıca, eski yazı, Kur’an yazısı, Arap alfabesi gibi sözcükleri…
Yazı dizisi şeklinde sunacağımız bu bilgileri okuduktan sonra Atatürk’ün Türk alfabesini halkımızın hizmetine sunmakla ne ölçüde haklı olduğunu daha iyi anlayacağınız kanısındayız.
Elbette bu yazıyı yansız bir eleştirel bakışla okuyacak olan Osmanlıcaya dönüşü savunanların da kendi isteklerindeki bilimselliğin ölçüsünü çok daha iyi kavrayacaklar kanısındayız…

Hüseyin Yeğin

sislioda.com