• Çizgi’m
  • Bilmek İstiyorum
  • Unutulmayan İyilik…
  • BİR SAATLİK ÖMÜR
  • Mevlana’dan Deyişler
  • KIBRIS Gazisi E.P.Kd.Alb.Niyazi KÜLAHLI’ya-1 “””””””
  • NASİBE!..
  • Daha da Sarıl Bana, Bırakma Beni…
  • ULUSLARARASI BAŞARI GÖRMEZLİKTEN GELİNEMEZ!..
  • Cumhuriyete Saldırılar Bitmedi, Bitmeyecek…
  • Bir Zamanlar Kahramandı!.. Meğer…
  • Bir Kumruyla Söyleşi
  • Çok Şükür Değiştim dedi ve Lefkoşa Büyükelçisi Oldu
  • İlah Olmadı Put da Olmadı Allah’ın Kuluydu…
  • Çocuk acılar içinde.
  • Üye Ol
  • Üye Girişi
    • Anasayfam Yap
      • Sitene Ekle
      • Amacımız
      • Künye
      • İletişim
Sislioda
    •  
    • Anasayfa
  • Güncel
  • Ekonomi
  • Dünya
  • Spor
    • Canlı Sonuçlar
    • İstatistikler & Puan Durumu & Fikstür
  • Politika
  • Şiir
  • Sağlık
  • Teknoloji
  • Yazarlarımız
  • Seri İlanlar
    • İlan Ekle
  • Firma Rehberi
    • Firma Ekle
20.06.2025 02:03:55
  • Kültür Sanat
  • Magazin
  • Gazeteler
  • Video Galeri
  • Foto Galeri
sislioda.com Bizi Facebook'dan takip edin
sislioda.com Bizi Twitter'dan takip edin
Anasayfa » Dünya
Saime Bilhan

Ailem – Ahmet Ağabeyim – 6

Eklenme Tarihi: 6 Haziran 2020 Cumartesi
Eklenme Saati: 11:48
Okunma Sayısı: 515
Tweetle
Saime Bilhan saime.bilhan55@gmail.com
Yazdır
Yazıyı Büyüt Yazıyı Küçült
Ailem – Ahmet Ağabeyim – 6

Derken havanın rengini değiştirip karanlığa döneceği zaman geldiğinde sokağın öbür ucundan göründü. Onu gördüğümde nasıl rahatladığımı anlatamam.

Bendeki boşalmış bir sıkıntıya karşın o mutlu ve yüzü gülüyordu. Yüzünün hep güldüğünü bilirim ama böylesine mutlu olduğuna ilk kez tanık oluyordum. Çok ama çok mutlu görünüyordu. Dayanamayıp sordum:

“Ağabeyciğim nerede kaldın. Sana söz verdiğim için kimseye bir şey de diyemedim ama çok endişelendim!” dedim. Aynen sinema gecesi eve döndüğümüzde kapının önünde başını eğdiği gibi eğip alçak sesle: “Gel anlatayım” dedi. Eve girdik hemen oturdu ve beni yanına çekti. Yanına oturduğumda anlatmaya başladı:

“Yeşil’e gittim. Hani babamların oturduğu eski mahallesine. Orada bir fırında yarım gün çalıştım. Babamı da tanıyorlardı. İyi insanlarmış, çalışmamı çok beğendiler. Burada olsaydım var ya! İmkânı yok hiç mi hiç boş kalmazdım!” Öyle bir iştahla anlatıyordu ki ağzım bir karış açık onu dinledim. İnanın bu anımı yazarken sanki yine onunla birlikteydik. Yüzünde yayılan o mutluluğu şu an bile dün gibi hatırlıyorum.

Düşünün bir kere: Elazığ’dan Bursa’ya düğüne gelip gezmek yerine çalışmayı tercih etmişti. Para kazanmanın öncelikli amacı olmadığını çok iyi biliyordum. Zamanını çalışarak geçirmenin gizini yakalamış ve çalışmayı aynen bir ibadet gibi algılıyordu. Çalıştığı işin de en iyisini yapmaya çalışırdı. Bir gün bana:

“Çalıştığım zaman işimden başka hiçbir şey düşünmüyorum. Sağın solun dedikodusunu yapacağıma çalışsam daha iyi değil mi? Hem bedenim meşgul olur, hem de kafam!” demişti. O böyle bir insandı. Ondaki güzellikleri anlamak için yanında biraz kalmak yeterliydi. Şu yazıyı yazdığım ana dek onun bu sırrını mukaddes bir varlıkmış gibi hep kalbimin derinliklerinde sakladım. Annem, babam, Hüseyin ağabeyim, ablalarım ve erkek kardeşlerim dâhil hiç kimseye anlatmadım.

Bursa’ya düğün için geldiğinde boş durmayıp yarım günlük de olsa bir işte çalıştığını kimseye anlatmayacağıma söz vermiştim. Ama o Allah’ın rahmetine kavuştuğundan ondaki bu güzellikleri başkasının da bilmesini ve örnek almasını istedim. Onunla ilgili anılarımı yazarken onun sırrını, doğru olduğuna inandığım bu amaç için açığa vurdum. İnşallah, umarım bu sırrını açığa vurduğum için bana kızmamıştır. Ondaki güzellikleri, onun kişiliğinde olgunlaşan bilgeliği sizlere anlatabilmek için bu sırrı açığa vurmalıydım. Yoksa gerçek kişiliğini başka sözcüklerle tanımlamam imkânsız olurdu…

Onu mutlu eden tek şey çalışmak olunca, onu hatırlatan şeyler de bunlar oluyor işte.

***

Yollar Yollar!..

Beni içten severdi ağabeyim. Ondaki sevgi cana yakın, yapmacıksız ve her türlü aldatmacadan ıraktı. Gösterdiği sevgi yetmezmiş gibi bu sevgisini akide şekeriyle süslerdi. Her çarşıya gittiğinde bana akide şekeri alırdı. Kendisi Muhlise yengemle evlenip bizden ayrıldığında, yengemle gönderirdi akide şekerimi. Ta ki ben evlenene dek hiç eksik etmedi…

Bu yazıyı yazdığım sıralarda, Ahmet ağabeyimin büyük oğlu Önder beni ziyarete gelmişti. “Babanla ilgili anılarımı yazıyorum. Sen de bir şeyler anlatır mısın?” dediğimde, Önder şunu anlattı:

“Halacığım biliyorsun babam otobüse, minibüse binmeyi sevmezdi. Şehrin bir ucundan öbür ucuna hep yürüyerek giderdi. Biz bir hafta sonu şehre 20 km uzaklıkta bulunan annemin köyü Çöteli’ye gitmiştik. Akşama doğru bir baktık babam da geldi. Şaşırdık!.. Çünkü o saatte köye gelen hiçbir araba yoktu. Nasıl geldiğini sorduğumuzda bıyık altından güldü ve: ‘Yürüyerek geldim.’ dedi. Bunu gayet normal ve doğal bir şeymiş gibi söyledi. Yüzünde en ufak bir yorgunluk belirtisi yoktu. Aksine kendine güven duyan bir edası vardı. Ben genç yaşımda 20 km’lik o yolu asla yürüyemem.”

Şehirden 20 km uzaklıkta bulunan Çöteli köyüne iş çıkışı gittiğini vurgularsam ondaki yürüme sevdasının ölçüsünü daha iyi anlayacağınızı sanıyorum.

***

Yürüme Sevdalısı Ağabeyim  İstanbul Boğazını Yürüyerek Geçmek İstiyor:

Önder bu anısı anlatınca, tamamen unuttuğum bir anım canlanıverdi birden. Yıl olarak hatırlamıyorum. Rahmetli babam, hacca İstanbul kafilesiyle gidecekti. Bizler kardeşler olarak sözleşerek İstanbul’da buluşup babamı yolcu etmeye karar verdik. Ben Bursa’dan, Ahmet ağabeyim ve kardeşim Ramazan Elazığ’dan, kardeşim Bilal Ordu’dan İstanbul’a gelip Rahime ablamın Suadiye’deki evinde buluştuk. Hüseyin ağabeyim ve Leyla ablam zaten İstanbul’da ikamet ediyorlardı. Tam tekmil bütün kardeşler, babamı o kutsal topraklara yolcu ettik. Ne güzel değil mi? Ne yazık ki o sırada annem Allah’ın rahmetine kavuşmuştu.

Elbette gönlümüz ikisini birlikte hacca yolcu etmek isterdi!.. O zaman annemizi kaybetmiş olmanın acılığını bir kez daha kalbimizin derinliklerinde yaşadık. Onun eksikliğini buruk bir acıydı bizim için…

Annemin o çok arzu ettiği hac görevini yapamadan Yüce Allah’ın huzuruna göçüp gitmesi içimizde buruk bir acı olarak kaldı. Hac filmini onunla izlediğim sırada ağlayıp “Allah’ım, bana da nasip et” diye ettiği duaları unutmadım, unutamam da… O da hacca gitmek istiyordu hem de ne kadar!.. Annem sık sık:

“Hayırlısıyla şu hac görevimi de yapsaydım.” derdi.

Hatta yakalandığı kanser hastalığıyla mücadele ederken bile:

“Bu dünyada gözümde hiçbir şey kalmadı!.. Bir tek hacca gitmek isterim. O kadar!.. Yüce Allah’ım bana sağlık verir de iyileşirsem inşallah hacca gideceğim. Artık başka hiçbir şey yapmak istemiyorum.” der dururdu.

Demek ki yokmuş nasibinde…

Allah’ın rahmeti onunla olsun. Yerini ve mekânını cennet etsin.

***

Babamı yolcu ettikten sonra, Rahime ablamın evine gitmek için Kadıköy vapuruna bindik. Uzun banklara dizilip karşılıklı oturduk. Bir ara Ahmet ağabeyimin elini çenesinin altına koymuş hâlde derin derin düşündüğünü gördüm. Şaşırmamıştım, babamın ardından derin bir üzüntü içinde olmalıydı. Dayanamayıp sordum:

“Ne o ağabeyim, Karadeniz’de gemilerin mi battı?” dedim. Ağır ağır başını kaldırıp bıyık altından gülümseyerek yüzüme bakıp:

“Aslında hiçbir şey düşünüyordum. Ama şu vapura binme meselesi kafama takılmıştı. Acaba bu vapura binmeden yürüyerek karşıya geçmenin bir yolu yok mu?”

“Var, dedim. Boğaziçi Köprüsü var. Oradan yürüyerek gidebilirsin.” Yüzü aydınlandı. Tebessüm ederken:

“İnşallah öbür gelişimde o dediğin köprüden yürüyerek geçerim.” dedi. Adeta teselli bulmuştu.

***

Ahmet ağabeyimi anıp onun canı, cananı olan eşi Muhlise yengemi anmamak olmaz.

Dar zamanında, zor zamanında, eli ayağı tutmazken, ağzında dili yokken ağabeyimin yanında olan, onu asla yalnız bırakmayan Muhlise yengemi anmazsam en azından ağabeyim darılır bana.

Yürümenin sevdalısı olan, çalışmanın aşığı olan, kimsenin dedikodusunda, şusu busunda gözü olmayan, beş vakit namazını kaçırmamak için büyük mücadele veren ağabeyim; yaklaşık üç yıl boyunca hareketsiz ve konuşamadan yaşadı.

Hareket etmek, yemek yemek, tuvalete çıkmak, elini yüzünü yıkamak, en önemlisi konuşamazken konuşmak, derdini birilerine anlatmak, hüngür hüngür ağlamak, gözyaşlarını silmek, dostlarını telefonla aramak ve konuşmak istediğinde… Elbiselerini, iç çamaşırlarını ve ayağındaki çorabı giyip çıkarmak istediğinde… Geçmişin anılarını birilerine elleri ve kollarıyla ağzından çıkan 3-4 sözcükle de olsa anlatmak, banyo yapmak, elektrik düğmesini açıp kapamak, soğuk havalarda üşüdüğünde üstüne yorgan, battaniye örtmek istediğinde…

Bunların hepsinde yanında her zaman Muhlise yengem vardı…

Onu anlayan, ağladığında birlikte ağlayan, güldüğünde birlikte gülen ve onun için hep daha iyi bir şeyler yapmak isteyen canı, cananı olan Muhlise yengem vardı. Abartmadan söylüyorum ki Muhlise yengem gibi bir eşe sahip olmak ağabeyim için büyük bir şanstı. “Kim kime kendi gözü gibi bakar?” diyen olursa çekincesiz Muhlise yengem derim.

O da ağabeyimden dört yıl sonra Allah’ın rahmetine kavuştu.

***

Ağabeyimin vefatından sonra Elazığ’da olduğum bir gün yengemi ziyarete gittim. Umreye gidecekti. Gerekli girişimleri yapmış, her şeyini hazırlamış umreden başka bir şey düşünemez olmuştu. Heyecanlıydı. Tüm tanıdıklarından tek tek helallik aldı. “İnsanım, kusurum olmuşsa hoş görüle, hakkınızı helal edin. Benim sizde hiçbir hakkım yok. Olmuşsa ananızın ak sütü gibi helal ola!..” derdi.

Bana dönüp sevinç ve heyecanla anlatmaya başladı:

“İnşallah umreden dönünce de hemen hac kaydımı yaptıracağım. Ahmet’ime nasip olmadı. Benim de artık bu arzumdan başka bir isteğim kalmadı. Allah ömür verirse, bundan sonra az da olsa kendim için bir şeyler yapmaya çalışacağım. Yıllarca çocuklarım için uğraşıp didindim. Elimden geleni yapmaya çalıştım, yapabileceklerimi de yaptım. Hamdolsun hepsi de kendi yuvasını kurdu. İnşallah yüce Allah’ım onları darda koymaz.” derken gözleri dolmuştu.

Evinde birkaç eşyasını yenilemiş ve umreden dönünce eşine dostuna aldığı hediyeleri dahi hazırlamıştı. Çıkarıp hepsini tek tek bana gösterdi!.. Sevinç doluydu. Umreye gideceği için yüzü gülüyor, için umutla doluyordu.

Yengemle ilişkim bir başkaydı. Ben daha çocuk sayılacak yaşımda, yengem ağabeyimle evlenmiş yıllarca aynı evi paylaşmıştık. Hep söylerdi: “Biz Saime ile gelin görümce değil, abla kardeş gibi yaşadık.” Gerçekten de öyle idi. Benim genç kızlığımdaki arkadaşım ve sırdaşımdı. Ağabeyimin zor zamanlarında yanında olarak, en önemlisi hiçbir zaman şikâyetçi olmayarak gözümüzdeki değerini kat be kat artırmıştı. Nihayet çok istediği yolculuğuna çıkıp umreye gitti.

***

Önce Mekke’ye gitmişlerdi. İki hafta kadar orada kalmış, tüm görevlerini yerine getirip umrelerini tamamlamışlar, ancak Medine’ye gitmelerine iki gün kala yengem hastalanmış! Ağırlaşınca hemen Mekke’de yoğun bakıma almışlar. Birkaç gün yoğun bakımda kaldıktan sonra Medine’yi görmek nasip olmadan vefat etmişti. Cenazesi Mekke’deki Cennet’ül Mualla Mezarlığı’na defnedildi. Nice inananların isteyip de kavuşamadıkları yerdir Cennet’ül Mualla Mezarlığı… İnancımız odur ki orada olması kendisi için çok daha hayırlı oldu. Kim bilir belki de Yüce Allah onu yaptıklarından dolayı ödüllendirmiştir. Doğrusunu Allah bilir.

“Her can ölümü tadacaktır.” Lakin yengemin bizden ayrılışının acısı çok fazla oldu! Her hatırladıkça o acıyı yüreğimin derinliklerinde hissederim. Rabbim ona rahmeti ve merhametiyle muamele eylesin.

***

Ahmet ağabeyim yaşayışı ve dünyaya bakış açısı ile bilge bir kişiydi. Eskilerin deyimiyle kendisini ve bilge kişiliğini “faş etmeyen” herkesten gizleyen, gönlü tertemiz, yüzü aydınlık dolu bir er kişiydi… Ağabeyimin mezarını her ziyaret edişimde, hayatta iken birbirinden ayrılmayan değerli eşinden biraz uzak düştüğü aklıma gelir takılır. Bu düşünce içimde burukluğa ve sanki bir yanımda bir eksikliğe sebep olur. Ancak Yüce Allah’tan umut ederim ki zaman ve mesafenin ortadan kalktığı gün yan yana gelirler. Rabbim her ikisinden de rahmet ve merhametini esirgemesin…

Ahmet ağabeyimin anısını bir tür kalıcı kılabilmek için onun çocukları, gelin ve damatları ile torunlarının resimlerini bu yazıda baş resim olarak aldım. Umarım onlar da babalarına ve dedelerine layık insanlar olarak yaşamlarını sürdürürler. Hepsine yaşam boyu; sağlık, huzur, başarı, mutluluk ve esenlikler diliyorum.

-SON-

Saime Bilhan

(06.06.2020)

https:/www.sislioda.com

Etiketler:
Ahmet ağabeyim bilge kişi faş etmeyen Muhlise yengem
Paylaş Tweetle Paylaş Paylaş Paylaş

Yazarın Diğer Yazıları

Unutulmayan İyilik… Yıl 1978. Zor, çok zor ama çok zor bir yıldı o yıl!.. Etim, kemiğim, kanım, canım, ...
Unutulmayan İyilik…
BİR SAATLİK ÖMÜR O sabah da diğer günler gibi sıradan bir gündü. Ev hanımları için hiç değişmeyen sabah ko...
BİR SAATLİK ÖMÜR
NASİBE!.. Sözlerime, merhum Mehmet Akif'in, "Bir gece" şiirindeki şu mısralarla başlamak istedim. İ...
NASİBE!..
Bir Kumruyla Söyleşi Hastalığın amansız pençesinde kıvranan yaşlı kadın pencereden dışarıya bakıyordu. Yakında...
Bir Kumruyla Söyleşi

Yorum Yazın

Cevabı iptal etmek için tıklayın.

Kullanıma İzin Verilen HTML Kodları : <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>

Renkli Deneme

Çizgi’m Bilmek İstiyorum Unutulmayan İyilik… BİR SAATLİK ÖMÜR Mevlana’dan Deyişler
  1. Çizgi’m Çizgi’m
  2. Bilmek İstiyorum Bilmek İstiyorum
  3. Unutulmayan İyilik… Unutulmayan İyilik…
  4. BİR SAATLİK ÖMÜR BİR SAATLİK ÖMÜR
  5. Mevlana’dan Deyişler Mevlana’dan Deyişler

En Son Haberler

Çizgi’mAsgari Ücret fiyaskosu, Emekli Yılının belleğimde yerleşen korkusu, Aile Yılı......
Çizgi’m
Bilmek İstiyorumYaşım onbeş, Herkesle kardeş kardeş, Özgürce yaşamak istiyorum. Düşüncelerim beni......
Bilmek İstiyorum
Unutulmayan İyilik…Yıl 1978. Zor, çok zor ama çok zor bir yıldı......
Unutulmayan İyilik…
BİR SAATLİK ÖMÜRO sabah da diğer günler gibi sıradan bir gündü. Ev......
BİR SAATLİK ÖMÜR
Mevlana’dan DeyişlerEy altın sırmalı giysiler giymeye, altın kemerler takınmaya alışmış adam,......
Mevlana’dan Deyişler
  • Seri İlanlar
  • Firma Rehberi
  • Güncel
  • Manşetler
  • Ekonomi
  • Dünya
  • Spor
  • Politika
  • Yaşam
  • Şiir
Sitemizde yayınlanan her türlü yazı ve haber kaynak belirtilmeden kullanılamaz.. Görüş ve önerileriniz için info@sislioda.com adresine e-posta gönderebilirsiniz.
Copyright © 2016 - Sislioda Her Hakkı Saklıdır.

Tasarım ve Programlama: Ajans5.Net