• Çizgi’m
  • Bilmek İstiyorum
  • Unutulmayan İyilik…
  • BİR SAATLİK ÖMÜR
  • Mevlana’dan Deyişler
  • KIBRIS Gazisi E.P.Kd.Alb.Niyazi KÜLAHLI’ya-1 “””””””
  • NASİBE!..
  • Daha da Sarıl Bana, Bırakma Beni…
  • ULUSLARARASI BAŞARI GÖRMEZLİKTEN GELİNEMEZ!..
  • Cumhuriyete Saldırılar Bitmedi, Bitmeyecek…
  • Bir Zamanlar Kahramandı!.. Meğer…
  • Bir Kumruyla Söyleşi
  • Çok Şükür Değiştim dedi ve Lefkoşa Büyükelçisi Oldu
  • İlah Olmadı Put da Olmadı Allah’ın Kuluydu…
  • Çocuk acılar içinde.
  • Üye Ol
  • Üye Girişi
    • Anasayfam Yap
      • Sitene Ekle
      • Amacımız
      • Künye
      • İletişim
Sislioda
    •  
    • Anasayfa
  • Güncel
  • Ekonomi
  • Dünya
  • Spor
    • Canlı Sonuçlar
    • İstatistikler & Puan Durumu & Fikstür
  • Politika
  • Şiir
  • Sağlık
  • Teknoloji
  • Yazarlarımız
  • Seri İlanlar
    • İlan Ekle
  • Firma Rehberi
    • Firma Ekle
19.06.2025 20:38:54
  • Kültür Sanat
  • Magazin
  • Gazeteler
  • Video Galeri
  • Foto Galeri
  • Çizgi’m Çizgi’m
  • Bilmek İstiyorum Bilmek İstiyorum
  • Unutulmayan İyilik… Unutulmayan İyilik…
  • BİR SAATLİK ÖMÜR BİR SAATLİK ÖMÜR
  • Mevlana’dan Deyişler Mevlana’dan Deyişler
  • KIBRIS Gazisi E.P.Kd.Alb.Niyazi KÜLAHLI’ya-1  “”””””” KIBRIS Gazisi E.P.Kd.Alb.Niyazi KÜLAHLI’ya-1 “””””””
  • NASİBE!.. NASİBE!..
  • Daha da Sarıl Bana, Bırakma Beni… Daha da Sarıl Bana, Bırakma Beni…
  • ULUSLARARASI BAŞARI GÖRMEZLİKTEN GELİNEMEZ!.. ULUSLARARASI BAŞARI GÖRMEZLİKTEN GELİNEMEZ!..
  • Cumhuriyete Saldırılar Bitmedi, Bitmeyecek… Cumhuriyete Saldırılar Bitmedi, Bitmeyecek…
  • Bir Zamanlar Kahramandı!.. Meğer… Bir Zamanlar Kahramandı!.. Meğer…
  • Bir Kumruyla Söyleşi Bir Kumruyla Söyleşi
  • Çok Şükür Değiştim dedi ve Lefkoşa Büyükelçisi Oldu Çok Şükür Değiştim dedi ve Lefkoşa Büyükelçisi Oldu
  • İlah Olmadı Put da Olmadı Allah’ın Kuluydu… İlah Olmadı Put da Olmadı Allah’ın Kuluydu…
  • Çocuk acılar içinde. Çocuk acılar içinde.
sislioda.com Bizi Facebook'dan takip edin
sislioda.com Bizi Twitter'dan takip edin
Anasayfa » Dünya

BİR SAATLİK ÖMÜR

O sabah da diğer günler gibi sıradan bir gündü. Ev hanımları için hiç değişmeyen sabah koşuşturması… Ev hanımlarının güne...
28 Temmuz 2024 Pazar 8:56Okunma Sayısı: 247
  • Tweetle
Yazdır
Yazıyı Büyüt Yazıyı Küçült
BİR SAATLİK ÖMÜR

En Çok Okunanlar

Neden Yazıyorum? Beni tanıyan herkes yazmaktan zevk aldığımı bilir. Tutku derecesinde yazmaya karşı eğilimim varsa bunun bir sebebi olmalı,…
Neden Yazıyorum?
Tarık Akan Rahatsız!..Türk sineması özgün yapısı içinde çok değerler yetiştirdi. Çok değerleri de harcadı… Harcadı, derken bizzat bu işi yaptı anlamında…
Tarık Akan Rahatsız!..
Bilmek İstiyorum Yaşım onbeş, Herkesle kardeş kardeş, Özgürce yaşamak istiyorum.
Bilmek İstiyorum

O sabah da diğer günler gibi sıradan bir gündü. Ev hanımları için hiç değişmeyen sabah koşuşturması… Ev hanımlarının güne başlama egzersizi de diyebilirsiniz. Kısaca ev işleriyle başlayıp, yine ev işleriyle biten bir süreç…

İşte yeni umutlarla başlanan yeni bir gün…

Aylin hanım sabah işini bitirmek üzereydi.

“Nasıl olsa akşam yemeğim var, birde çorba yaptım mı tamamdır” diye geçirdi içinden.

Salondaki eşyalarının tozunu alırken, bir yandan da gezmeye çıkmak için giyeceği giysileri aklından geçiriyordu.

“Acaba siyah eteğimin üzerine ne giysem? Açık pembe bluzum çok yakışıyor, onu giyerim. Altına da siyah terliklerim hoş olur.” diye ikinci üçüncü kez tekrarladı.

Bu konuyu da halletmenin rahatlığıyla saatine baktı. Evden çıkmasına bir saat vardı. Elindeki toz beziyle banyoya yönelmişti ki kapı çalındı.

“Hay Allah kim acaba? Bir şey değil de beni oyalayacak, gezmemden alıkoyacak biri olmasa bari.” diyerek kapıya yöneldi.

Bu düşünceler içinde kapıyı açtı. Karşısında hiç görmediği ama tanıdığı biri vardı. Onu tanıyordu. Onun bir gün çıkageleceğini de biliyordu. Lakin bu kadar çabuk beklemiyordu. Heyecanlanmıştı. Kalbi yerinden fırlayacakmış gibi çarpıyordu. Bulunduğu yerde öylece donup kalakalmıştı. Elindeki toz bezi yere düştü. Karşısındaki:

“Beni tanıdın değil mi?” dedi.

Aylin hanım onu tanıyordu. Ama ne işi vardı şimdi onun burada? Daha çok erken değil miydi? Elleriyle başını tutarak:

“Evet ama daha çok erken, hazır değilim.” dedi ve ardından “Hazır değilim, hazır değilim.” diye tekrarladı durdu. Karşısında ki:

“Emir büyük yerden.” dedi.

Aylin hanım şok olmuştu adeta. Kanının donduğunu hissetti. Bu hiç beklemediği bir şeydi. Hemen şimdi kapıdaki kişi onu almaya gelmişti. Olacak şey mi idi? Ama gerçekti işte. Tam karşısında durmuş, onu bekliyordu. Birden başını kaldırıp yalvaran gözlerle baktı:

“Birkaç yıl, ne olursunuz birkaç yıl müsaade” diye inledi.

Karşısında duran kişi çaresizce başını salladı:

“Olamaz, emir büyük yerden.” dedi.

Aylin hanım salona koştu. Sonra teker teker odalara girip girip çıkmaya başladı. Kullanmaya dahi kıyamadığı güzelim eşyalarına bakıyordu. Yıllarca çalışıp çabalamış, dişinden tırnağından artırarak aldığı, çizilir yıpranır diye korktuğu, temizleyip koruduğu eşyalarına bakıyordu. “Hayır, diyordu, hayır henüz daha yepyeni eşyalarımı doğru dürüst kullanmadım bile. Nasıl bırakır da giderim? Tekrar kapıya koştu. Kendisini bekleyen kişiye ağlamaklı sesiyle:

“Birkaç ay” dedi çaresizce.

Karşısındaki üzgündü. “Biliyorsun emir büyük yerden” dedi yalnızca…

Aylin hanım panik, içindeydi. Şaşkındı. Başı kesilmiş tavuklar gibi çırpınıyordu adeta. Koşarak ama sendeleyerek oğlunun odasına girdi. Etrafına bakınıyordu. Son defa baktığının farkındaydı. Kabullenemiyordu. Oğlu henüz üniversiteyi bitirmemişti, iki yıl sonra bitirecekti. Oğluyla ilgili pek çok hayalleri vardı. Okulu bitirince onu evlendirecek, boy boy torunları olacaktı. Allah ona evlat olarak sadece bir oğul vermişti. Masanın üzerindeki resmini alarak göğsüne bastırdı. Ana oğul birbirlerine pek düşkündüler. Biricik oğlu onun her şeyiydi. Kendisi olmayınca oğlunun hâli ne olurdu? Akşam geldiğinde annesini bulamazsa ne yapardı? Oğlunun perişan hâli gözünün önüne gelir gibi olunca, boğulacak gibi oldu. Hızla ve kaçarak kendisini odadan dışarıya attı. Gözyaşları sel olmuş akıyordu. Sanki içine kor bir ateş düşmüş onu cayır cayır yakıyordu. İnleyerek içinden feryat ediyordu:

“Biliyorum yavrum, bana çok ihtiyacın var ama gitmem gerekiyormuş. Ben de henüz çok erken sanıyordum ama çaresizim, çok çaresizim, karşı gelinmez bir emir.” diyerek hüngür hüngür ağlıyordu.

“Rabb’imin merhameti çok büyük, belki bana acır da biraz mühlet verir” düşüncesinin bu noktasında birden ecelin değiştirilemeyeceğini hatırlayıp, son bir ümitle ayaklarını adeta sürükleyerek yine kapıda duran kişinin yanına vardı:

“Yalvarıyorum! Bari birkaç hafta” dedi.

Karşısında duran kişi, çaresizce başını sallayıp “Mümkün değil” dedi.

Aylin hanım elleriyle yüzünü kapatarak yatak odasına gidip, kendini yatağının üzerine attı. Birden aklına bu sabah eşine söyledikleri geldi. Aklına gelen bu düşünceler onu çok rahatsız etti. Çünkü bu sabah eşi giyinirken yatak örtüsünün üzerine oturduğunda ona kızmış ve dargın bir sesle ona:

“Bunun üzerine oturulur mu? Gördün mü bak kırıştırdın.” diyerek sitem etmişti.

Boş gözlerle etrafına bakınıyordu. Bu olanları aklı almak istemiyordu. Mantığı reddediyordu. Hiçbir şeyin anlamı kalmamıştı. Başını yukarı kaldırdı:

“Allah’ım her şey ne kadar da boşmuş. Ben ne yaptım? Nasıl bu kadar gaflet içinde olabildim. Henüz zamanım çok sanıyordum. O kadar çok erken gidenler oldu ki, onlardan da mı ibret alamadım? Yaşım elliye yaklaştı. Ne sanıyordum ki yüz yaşına kadar yaşayacağımı mı? Nasıl oldu da yaşamın akışına kendimi bu kadar kaptırdım ve böylesine tedbirsiz oldum. Aslında yaşadığım zaman da az değilmiş, elli yıl az zaman mı? Demek ki, boş ve tedbirsiz tam elli yıl. Artık pişmanlık için çok geç. Dönüş yok. Pişmanlığın bir faydası da yok. Ama az da olsa bir şeyler yapmak için, bir çıkar yol olmalı…

Bu son düşünce, içinde yeni bir umut doğmasına neden oldu. Başı yukarıda değildi ama sağa sola bakınıp dururken:

“Allah’ım ne olursun! Bari birkaç gün mühlet ver de hiç değilse birkaç hatamı düzelteyim, ne olur.” diye içten dua ederken yakarışında geç kalmış olabileceği aklına takıldı kaldı. Hızla kapıya yöneldi. Kapıdaki kişinin karşısına gelince, bir müddet yalvaran gözlerle yine ona baktı. Sonra, ümitle ümitsizlik arasında gidip geldi. Cesaretini toplayarak:

“Birkaç gün ne olur, birkaç gün.” dedi.

Kapıda duran kişi öyle kızgın değildi ama ısrarcıydı. Yine başını iki yana salladı:

“Ben emir kuluyum, emir büyük yerden.” dedi.

Aylin hanım salona girerek kendini bir koltuğa külçe gibi bıraktı. Düşünüyor ama bir çıkar yol bulamıyordu. Niyetlenip de bir türlü başlayamadığı şeyler için pişmanlık duyuyor, kahroluyordu. Ha bugün ha yarın diye diye bir türlü kısmet olmamıştı, başlamak. Kendi kendine öfke duydu:

“Bırakıp gideceğim şeyler için her zaman zamanım olmuştu. Onları hiç aksatmadım. Yazıklar olsun bana,” diyerek hayıflanıyordu. Hani kaza namazlarına başlayacaktı? Ayrıca teheccüt namazının ne çok sevabı olduğunu duymuştu ama onu da bir türlü gerçekleştirememişti. Gece yarılarına kadar şu dizi senin, bu dizi benim derken geç yatıp teheccüt şöyle dursun, çoğu zaman sabah namazına bile uyanamıyordu.

“Ben ne kadar günahkâr bir kulmuşum ya Rabbim” diyerek kendi kendine öfkeleniyordu. Düşündükçe kendine olan öfkesi de artıyordu.

“Ben yarım yamalak kıldığım beş vakit namazıma mı güvenmişim bunca zaman? Ne yani Allah bizi yalnız namazdan mı sorguya çekecek?” diye düşünüyordu Aylin hanım…

O anda bütün hayatı bir sinema şeridi gibi gözlerinin önünden geçmekteydi. Düşündü hem de çok düşündü ama çıkar bir yol bulamıyordu. Samimiyetle yaptığı, Allah rızası için riyasız hiçbir şey bulamıyordu. Başındaki saçlarının diken diken olup havalandığını hissetti.

“Aman Allah’ım, senin rızana uygun hiçbir amalim yok. Hangi amelimle huzuruna geleceğim Allah’ım.” diyordu.

Eksik olanlar sadece ibadetiyle ilgili olanlar değildi ki… Affedilmesi gereken o kadar çok şey vardı ki… Kendi yaptıklarını ya da yapamadıklarını affedemiyordu. Kendi kendini bile affedemezken, Allah onu nasıl affederdi? Düşüncesinin burasında durdu. “Allah’ın affedicilikte ne kadar engin bir hoşgörüye sahip olduğunu bilmez miyiz?” dedi kendi kendine.

Şu anda sorsalar “Allah için hangi amellerin var” ne cevap verecekti? Giderken yanına alıp götüreceği neyi vardı? Hem Kur’an-ı Kerim’de de Allah buyuruyor ki:

“Zamanı gelince ne bir saat geciktirilir ne de öne alınır.” Evet bunu da biliyordu. Ama nasıl bu kadar duyarsız olabilmişti? Demek ki şimdiye kadar hep bırakıp gideceği şeyler için çalışmıştı. Yanında götürebileceği şeyler çerçöpten başka hiçbir şey değildi. Düşünceleri birbirini kovalarken sert bir şeyler durmaksızın beynini kemiriyordu. Kış gelmeden, kışlık yiyeceklerini hiç ihmal etmez, çeşit çeşit hazırlar, hiçbir eksik bırakmamaya özen gösterirdi. Bugün bile akşam yemeği çoktan hazırdı. Çaresizce kalkıp pencereye yürüdü. Boş gözlerle dışarıya bakıyordu. Birden irkildi. Küs olduğu komşusunu gördü. Geçenlerde, ani bir öfkeyle komşusunu kırmış, uzun zamandır onunla konuşmamıştı.

“Allah’ım yardım et bana” dedi.

İşte o anda bunun gibi birçok şey aklına geldi. Biraz öncesine kadar önemsemediği birçok hata ve davranışlarını hatırladı. Bu kadar önemli görünmemişti o zaman. Oysa şimdi, o önemsiz gelen şeyler önem kazanmıştı şu umutsuzluğun doruk noktasında. Helallik alması gereken o kadar çok kişi vardı ki neyine güvenip de bu kadar ertelemişti böyle bir konuyu ertelediğine inanamıyordu.

“Ben bu kadar boş bir hayat mı yaşamışım? Elli yaşıma yaklaşmışım ama, azık çantam bomboş. Dünya hayatının bir sınav yeri olduğunu unutarak, sınav için verilen kitabımı hiç açıp çalışmadan, verilen onca süreyi boşu boşuna geçirmişim. Müsriflik dedikleri bu olmalı…

İşte sürem dolmuş, yolculuk anı gelmiş, sınav başlamak üzere ve benim hiçbir bilgim yok. Kafam bomboş. Oysa haberim vardı, her an olabilir diye ama ben hiç duymadım, duydum anlamadım…

“Allah’ım beni affet. Beni bağışla.”

Ne çok pişmanlıkları vardı Aylin hanımın içinde biriken. Birden aklına bir şeyler gelmiş gibi toparlandı. Birkaç saatim olsa helalleşeceğim insanlarla helalleşirdim diye düşündü. “Belki de olur” dedi kendi kendine. Tekrar kapıya gitti. Biraz öncesinde kanlı canlı, hayat dolu bu insan, şimdi can çekişen, soluk benzi ve kısık sesiyle adeta bitkin bir hâlde son arzusunu, önce Yaratan’a daha sonra da kapıda bekleyen elçiye iletiyordu.

“Birkaç saat istiyorum, yalnız birkaç saat.” dedi.

Kapıda duran kişi şehadet parmağını kaldırıp ileriye doğru uzatarak:

“Yalnız bir saatin var.” dedi.

Aylin hanım, bir saat de olsa bu bir saate çok sevinmişti. Tekrar salona koştu. Deli gibi etrafta dönüp duruyordu. Bir saat içinde neler yapabilirdi? Hiçbir şeyi sağlıklı düşünemiyor, neye nereden başlayacağını bilemiyordu. Birden telefon etmek geldi aklına ama çok yorulmuştu. Daha fazla dayanamayıp dizleri üzere çöktü. Kalkmalıydı. Zaman akıp su gibi geçmekteydi. Kalkmalıydı ama kalkamıyordu. Dizleri tutmuyordu. Ellerini gökyüzüne kaldırarak:

“Allah’ım sen imdadıma yetiş,” diyerek avazı çıktığı kadar bağırdı. Bağırtısı devam ederken suratına yediği şiddetli bir tokatla kendine geldi.

“Haydi uyan, kendine gel” diyen sesler duyuyordu. Gözlerini araladı, yanılmıyorsa karşısında duran eşiydi. Üstelik eşi onu omuzlarından tutmuş habire sarsıyordu:

“Haydi kendine gel, Aylin ne oldu sana? Uyan uyan” diye bağırıyordu. Aylin hanım gözlerini iyice açtığında yatağında olduğunu ve boylu boyuna yatakta uzandığını gördü. Ne zaman gelmişti yatağa? Hayret hiçbir şey hatırlamıyordu. Eşi ise derin bir şaşkınlık içinde ona bakmaktaydı. Yüzü sararmış doğal rengini yitirmişti. Çok geçmeden sapsarı yüzüne biraz kan gelmişti:

“Çok şükür kendine gelebildin ya. Beni çok korkuttun. İyi misin? Su ister misin?” diye habire sorular soruyordu. Etrafına bakınarak neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Uzun uzun eşinin yüzüne baktı. Eşi rengi atmış yüzünde faltaşı gibi dönüp duran gözleriyle ona tuhaf tuhaf bakıyordu. Yavaş yavaş her şeyi anlamaya başlamıştı. Evet bu bir rüyaydı. Gözlerini kapadı, içinden:

“Allah’ım sana binlerce şükürler olsun,” dedi ve gözlerini açıp eşine doğrulttu.

Evet bu bir rüyaydı ama öyle sıradan bir rüya değildi. Aynı zamanda bu bir uyarıydı. Başka türlü açıklaması olamazdı. Her şeye rağmen sevindi ve sıcacık gözyaşları yanaklarından aşağıya süzülmeye başladı. Hıçkırıklarla ağlıyordu. Hıçkırıklarına ara verince yatağından doğruldu ve usulca eşine:

“Biliyor musun bey, Allah beni seviyor.” dedi sevinçle. Ellerini yukarı kaldırmış durmaksızın şükür duaları okuyordu:

“Allah’ım şükürler olsun sana, binlerce şükürler olsun.”

Yüzüne renk gelmeye başlamış eşinin olanlardan bir şeyler anlaması mümkün değildi. Şaşkınlığı geçmeden eşinin ellerini eline aldı. Yüzüne derin bir minnet ve şükran duygusuyla baktı. Konuşmuyordu ama gözleri bir kitap kadar çok sözleri dışarı yansıtıyordu. Eşi anlaşılmaz gözlerle bakıyordu:

“Rüya mı gördün,” dedi şaşkınlıkla…

Evet der gibi başını salladı. Eşi rüya da olsa onu bu kadar etkileyen şeyi merak etmekten alamıyordu kendini. Sormaktan da çekiniyordu, açıkçası. Rüyasında yaşadığı dehşeti tekrar yaşamasını istemediğinden şimdilik sormaktan vazgeçmişti.

Aylin hanım ise ara vermeden Allah’a şükürler ediyor, bu uyarı niteliğindeki rüyanın kendisine büyük bir lütuf olduğunu düşünüyordu. Sanki yeniden dünyaya gelmişti. Bu bir mucizeydi. Demek ki Yüce Allah ne kadar olduğunu bilmediği bir süre tanımıştı Aylin hanıma. Bu rüyadan sonra zamanın kıymetini elbet daha iyi bilecekti.

Acaba bizler Aylin hanım kadar şanslı olabilecek miyiz?

Saime BİLHAN (sislioda.com)

AÇIKLAMA:

Sizlere sunduğum bu yaşanmış olayı abartıya kaçmadan ve kendimce değiştirmeden ama sahibinin iznini aldıktan sonra kaleme aldım. Elimden geldiğince olayın özüne dokunmamaya ve duyduklarımı bir bir anlatmaya çaba gösterdim. Ben kendi adıma çok şey öğrendim…

Etiketler:
götürülecek helallik rüya süre
Mevlana’dan Deyişler
Unutulmayan İyilik…
Paylaş Tweetle Paylaş Paylaş Paylaş

Benzer Haberler

Çizgi’m Asgari Ücret fiyaskosu, Emekli Yılının belleğimde yerleşen korkusu, Aile Yılı bunalımıyla...
Çizgi’m
Bilmek İstiyorum Yaşım onbeş, Herkesle kardeş kardeş, Özgürce yaşamak istiyorum. Düşüncelerim ben...
Bilmek İstiyorum
Unutulmayan İyilik… Yıl 1978. Zor, çok zor ama çok zor bir yıldı o yıl!.. Etim, kemiğim, kanım, canım, ...
Unutulmayan İyilik…
BİR SAATLİK ÖMÜR O sabah da diğer günler gibi sıradan bir gündü. Ev hanımları için hiç değişmeyen sabah ko...
BİR SAATLİK ÖMÜR

Yorum Yazın

Cevabı iptal etmek için tıklayın.

Kullanıma İzin Verilen HTML Kodları : <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>

Renkli Deneme

Çizgi’m Bilmek İstiyorum Unutulmayan İyilik… BİR SAATLİK ÖMÜR Mevlana’dan Deyişler
  1. Çizgi’m Çizgi’m
  2. Bilmek İstiyorum Bilmek İstiyorum
  3. Unutulmayan İyilik… Unutulmayan İyilik…
  4. BİR SAATLİK ÖMÜR BİR SAATLİK ÖMÜR
  5. Mevlana’dan Deyişler Mevlana’dan Deyişler

En Son Haberler

Çizgi’mAsgari Ücret fiyaskosu, Emekli Yılının belleğimde yerleşen korkusu, Aile Yılı......
Çizgi’m
Bilmek İstiyorumYaşım onbeş, Herkesle kardeş kardeş, Özgürce yaşamak istiyorum. Düşüncelerim beni......
Bilmek İstiyorum
Unutulmayan İyilik…Yıl 1978. Zor, çok zor ama çok zor bir yıldı......
Unutulmayan İyilik…
BİR SAATLİK ÖMÜRO sabah da diğer günler gibi sıradan bir gündü. Ev......
BİR SAATLİK ÖMÜR
Mevlana’dan DeyişlerEy altın sırmalı giysiler giymeye, altın kemerler takınmaya alışmış adam,......
Mevlana’dan Deyişler
  • Seri İlanlar
  • Firma Rehberi
  • Güncel
  • Manşetler
  • Ekonomi
  • Dünya
  • Spor
  • Politika
  • Yaşam
  • Şiir
Sitemizde yayınlanan her türlü yazı ve haber kaynak belirtilmeden kullanılamaz.. Görüş ve önerileriniz için info@sislioda.com adresine e-posta gönderebilirsiniz.
Copyright © 2016 - Sislioda Her Hakkı Saklıdır.

Tasarım ve Programlama: Ajans5.Net