• Çizgi’m
  • Bilmek İstiyorum
  • Unutulmayan İyilik…
  • BİR SAATLİK ÖMÜR
  • Mevlana’dan Deyişler
  • KIBRIS Gazisi E.P.Kd.Alb.Niyazi KÜLAHLI’ya-1 “””””””
  • NASİBE!..
  • Daha da Sarıl Bana, Bırakma Beni…
  • ULUSLARARASI BAŞARI GÖRMEZLİKTEN GELİNEMEZ!..
  • Cumhuriyete Saldırılar Bitmedi, Bitmeyecek…
  • Bir Zamanlar Kahramandı!.. Meğer…
  • Bir Kumruyla Söyleşi
  • Çok Şükür Değiştim dedi ve Lefkoşa Büyükelçisi Oldu
  • İlah Olmadı Put da Olmadı Allah’ın Kuluydu…
  • Çocuk acılar içinde.
  • Üye Ol
  • Üye Girişi
    • Anasayfam Yap
      • Sitene Ekle
      • Amacımız
      • Künye
      • İletişim
Sislioda
    •  
    • Anasayfa
  • Güncel
  • Ekonomi
  • Dünya
  • Spor
    • Canlı Sonuçlar
    • İstatistikler & Puan Durumu & Fikstür
  • Politika
  • Şiir
  • Sağlık
  • Teknoloji
  • Yazarlarımız
  • Seri İlanlar
    • İlan Ekle
  • Firma Rehberi
    • Firma Ekle
19.06.2025 23:56:33
  • Kültür Sanat
  • Magazin
  • Gazeteler
  • Video Galeri
  • Foto Galeri
sislioda.com Bizi Facebook'dan takip edin
sislioda.com Bizi Twitter'dan takip edin
Anasayfa » Dünya
Saime Bilhan

Bir Kumruyla Söyleşi

Eklenme Tarihi: 10 Ekim 2022 Pazartesi
Eklenme Saati: 22:00
Okunma Sayısı: 428
Tweetle
Saime Bilhan saime.bilhan55@gmail.com
Yazdır
Yazıyı Büyüt Yazıyı Küçült
Bir Kumruyla Söyleşi

Hastalığın amansız pençesinde kıvranan yaşlı kadın pencereden dışarıya bakıyordu. Yakından başlayıp ıraklara doğru uzanan yapılar irili ufaklı her yana serpiştirilmişti. Koca yapıların arasında 50 katın üzerinde olup da alabildiğine gökyüzüne uzananlar ilk göze çarpanlardı. Binlerce yapının arasında tek tük göze çarpan ağaçlar yabancı gibi duruyordu. Dallarının boynu bükük ve yabancı gibi duran solgun ağaçların yapraklarının rengi yeşilin en neşesiz ve cansız renklerini yansıtıyordu. Kimsesizliğin kol gezdiği bu garip kentin tuhaf bir yalnızlığa bürünmüş olması dışında görülecek daha çok şeyleri vardı. Ama kadının bakışları donmuş, garip bir soğukluk bedeninin her hücresine yerleşmişti.

Kentin gözlerinde can bulan büyüleyici görüntülerinin zaman zaman donuklaştığı ve hırçın bir sel baskınını andıran gürültüsünü duymuyordu bile. Evet, bakıp görmüyordu. Yahut görünen hiçbir şey onun beyninde canlanmıyor, kara ve çirkin anıları arada bir kımıldıyordu. O kadar…

Bakış açılarını önce helezoni görüntüler doldurdu. Yaklaşıp uzaklaşıyorlardı. Sanki önünde devasa bir oyuk açılmış, bu oyuk hızla burgular hâlinde gelip kafasının içine yerleşmişti. Anlaşılmaz bir hızla hareket eden burgu beyin-omurilik sıvısını önüne katmış adeta tsunami oyunu oynar gibiydi. Oluşturduğu tsunami dalgaları kafatası duvarına çarptıkça farkında olmadan sendeliyor, düşünceleri birbirine karışıyordu. Gözleri işlevini yitirmiş ve olan bitenin farkında bile değildi. Daha doğrusu ne gözleri bir şeyleri görüyor ne de düşünmesi gerekenleri düşünebiliyordu. Düşünceleriyle birlikte beyninin anlaşılmaz bir şekilde işlevini yapamaz konuma gelmesi şaşırtmıştı onu. Belki bu şaşkınlıktan olacak önünde uzanıp giden yapıların görüntüleri dans eder gibi hareket etmeye başlamıştı yahut kendisine öyle geliyordu. Aklını mı yitiriyordu nedir? Daha önceleri benzerini yaşamadığı bu hâller onda kimsesizliğin lanet olası fırtınasına kapıldığı kanısının oluşmasına sebep oluyordu.

Olanlara egemen değildi ve tuhaf bir sersemlik bedenini sarınca bir müddet öyle kaldı. Buzların çözülmesi örneği yavaş yavaş aklı çözülür gibi oluyor yaşadıklarına bir anlam vermeye başlıyordu ama ağır ağır…

Karamsarlık fırtınası bedeninin her yanını sarmış ve istemeden derin bir üzüntünün peşi sıra sürükleniyordu. Yürüyen insanları, gelip geçen araçları, hafif esen rüzgârın salladığı ağaçların dallarını fark ediyordu artık. Görmüyordu ama fark edebiliyordu. Öz benliğini bu denli karanlığa iten düşüncelerinin başlangıcına geri dönmüştü.

“Çok çabuk geçti yıllar!” diye kendi kendine yakınırken; “Acaba şu an kaç yaşında olsam daha iyi olur!..” düşüncesi aklına takıldı kaldı. “Gerçekten kaç yaşında olsam daha mutlu olurdum?” sorusunu sesli bir şekilde kendine sordu. Ama her nedense sorunun yanıtını anında veremedi. 15 mi yoksa 18 mi olsam yahut 25-30 yaşları mı daha iyi olacak. “Birazcık olgunlaşmış olurum hiç olmazsa,” dedi. Olmasını istediği yaşı hayal etmeye başladı. Biraz önceki karamsarlık başını alıp gitmiş şimdi yaşı kaç olsaydı daha iyi olurdu, konusuna takılıp kalmıştı. Gerçekçi bulmadığı bu duygu selinden kendisini kurtarmak için biraz zorladı ama yapamadı. Hayal etmek, düş kurmak ve gerçek dışı bir dünyanın kolları arasında kendisini atmak istedi. Ne var ki yine yapamadı, bir yerde takılıp kalıyordu. Olmasını istediği yaşı hayal etmeye çalışmanın bu denli güç olacağını hiç tahmin etmemişti. Olacak şey değil! Yoksa hayal etmek için güç mü bulamıyordu? Böyle düşününce yorulduğunu hissetti. Tanımlamakta zorlanacağı bir yorgunluk onu kolları arasında almış adeta sıkıp duruyordu.

Yorgunluğu bıkkınlık izledi, onu da kara kara görüntüler. Sonra başını hafifçe sağa çevirdi. Balkon demirine konmuş kendisine bakan bir güvercin gördü. Yok yok! Güvercin değildi, kumru olmalıydı. Zarif ve ince görüntüsü kumru olma ihtimalini artırıyordu. Kumrunun kendisine bakışı, duruşu ve renginin değişik görüntüsü çekiyordu onu. Nasıl olduysa birden inanılması güç bir şekilde karamsar düşüncelerinden sıyrıldı. Aklı aydınlandı. Geri döndü gerçeğe.

Pencere camının gerisinden gülümseyerek kumruya baktı. O da ona bakıyordu. Yerinde sabit durmuyor, ayaklarını dikkatlice kaldırıp indiriyordu. Fakat bakışları sabitti. Bakıştılar bir müddet. Bir iki dakika boyunca, kumru hep aynı şekilde ayaklarını kaldırıp indirdi. Gözlerini gözlerinden hiç kaçırmadan. Bazen boynunu yana devirip öylece bakıyordu yaşlı kadına. Sanki:

“Bak bana, yaşıyor ve hareket ediyorum. Sen de kalk ve hareket et, çünkü sen de yaşıyorsun” der gibi… Aslında “der gibi” demek doğru değildi, çünkü tam tamına öyle diyordu.

Yaşlı kadın da ona bakarken yüzünden gülümsemesi hiç eksik olmadı. Sonra birden dikeldi kumru ve son bir bakış daha attıktan sonra, pırrr diye uçup gidiverdi. Sanki yaşlı kadına bir şeyler anlatmak ve daldığı karanlık düşüncelerinden uyandırmak için gelmişti oraya. Eğer öyleyse sevimli kumru görevini başarıyla tamamlamış ve gözden kaybolmuştu. Yaşlı kadın kumrunun ardından bakıp gülümsedi.

“İşte bu kumrunun sergilediği görüntü gerçeğin ta kendisi değil miydi?” Yaşıyordu, gelip balkon demirine konmakla yaşlı kadına yaşadığını anlattı. Sen de yaşıyorsun mesajını bırakıp gitti. Özü bu değil mi yaşamın: Geldik, yaşadık, gideceğiz…

Öyleyse geçmişi özlemenin, geçmişi anarak mutlu olmak istemenin bir anlamı olmamalı. Doğru olan yaşadığımız anın hakkını vermektir. Yaşlı kadın karşısında biri varmış gibi konuşmaya başladı:

“Şu anda gücüm az olabilir ama aklım yerinde. Sahip olduğum akıl hazinesi için şükretmeliyim. Belki hızlı yürüyemem ama yürüyorum. Gücüm az ama işimi yapabiliyorum. Kumruyu bana gönderen Allah’a şükürler olsun” diyerek yavaş yavaş mutfağa yöneldi.

Bedenine bir canlanma belirtisi gelmiş ona güç vermişti. Ardından kıvrak bir zekâya sahip olduğunu anımsamış ve neşelenmişti. Mutluydu ama henüz istediği oranda mutluluğunun hazzını duyamıyor olabilirdi. Ne olursa olsun eskisinden daha güçlü, üretken ve yapıcı olacağına inancı tamdı. Beynini ve bedenini saran karamsarlık dalgasından bir çırpıda kendisini kurtardı. Geleceğe borcu vardı:

“Daha değil. İyice gücümü topladığımda yine eskisi gibi dinamik, üretken olacağım günlere erişeceğime inanıyorum. Daha yapacağım çoook şeyler var!” derken, biraz daha hızlandığının farkında bile olmadı. Kumruya gönderdiği gülümseme yüzünden kaybolmamış hâlâ orada oturuyordu.

Birkaç dakika önce ki karamsarlık uçup gitmiş, yerini yapacağı işlerle ilgili azim, inanç ve sevecenlik doldurmuştu bile. Çok garip buldu kendisindeki bu ani değişimi. İnsan hangi hâlini düşünürse, orada öylece kalıyor. Eğer bedenimize bir hastalık gelip musallat olmuşsa sağlıklı günleri hatırlayıp üzülmenin bir yararı olmaz ki! Böyle düşünmek bedenimizdeki, beynimizdeki gücü elimizden de alabilir. Azına çoğuna bakmadan acımasızca geriye neyimiz kalmışsa hepsini alabilir. Bunun sonucunda bedenimize musallat olmuş hastalığın bedenimize verdiği acıdan, kederden daha ağırını ruhumuzda hissederiz. Bedenimize gelip yapışan ve onu her an biraz daha eriten hastalığı eninde sonunda, inanç ve azmimizle yeneriz. Ama ruhumuza egemen olan hastalık için aynı şeyleri söylemek mümkün değil!..

En ağır hastalığımızda dahi, sağlıklı ve mutlu olma umudunu yitirmeden hayata sımsıkı sarılmalıyız. O anı yaşamalı, hatta “Yarın ne olacak?” kaygısını da atmalıyız üzerimizden. Onu yarın geldiğinde düşünürüz. İşte o zaman yaşadığımızın ayrımına varabiliriz. Beynimizden ruhumuza yayılan pozitif enerjiyi de ancak o zaman hissedebiliriz.

***

Birkaç dakika önce, karanlık bir dehlizin içinde kaybolan yaşlı kadın, inanılması zor olan kısa bir sürede nasıl da o girdaptan kurtulmuştu!..

Mutfak az öncekinden daha sevimli görüntü kendisine. Bedeninde gezinip duran enerji onu boş bırakmıyordu. Hemen yemekle ilgili hazırlıklara başladı. Tamamlanınca yemeğini ocağa koyup mutfaktan çıkıp banyoya yöneldi. Aynanın karşısında bir süre durup kendi yüzüne gülümsedi.

“İyisin, dedi kendi kendine, baksana yemeğini de yapıyorsun, inan ki biraz daha güçlenince diğer işlerini de en güzel şekilde yapacaksın evelallah…”

Yüzünde daha tatlı bir gülümsemeyle banyodan çıkarken, kumruyu görebilme umuduyla salon penceresine yöneldi. Özlemle baktı. Ne yazık ki kumru yoktu. Ama ondan aldığı enerji hâlâ bedeninin her hücresinde dolaşıyor ve ruhunun derinliklerinde gezinip duruyordu.

Enam Suresi’nin 59. Ayetini anımsadı:

“…O’nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez…”

Saime Bilhan

https://www.sislioda.com
Etiketler:
hastalık karamsarlık kumru yaşlı kadın
Paylaş Tweetle Paylaş Paylaş Paylaş

Yazarın Diğer Yazıları

Unutulmayan İyilik… Yıl 1978. Zor, çok zor ama çok zor bir yıldı o yıl!.. Etim, kemiğim, kanım, canım, ...
Unutulmayan İyilik…
BİR SAATLİK ÖMÜR O sabah da diğer günler gibi sıradan bir gündü. Ev hanımları için hiç değişmeyen sabah ko...
BİR SAATLİK ÖMÜR
NASİBE!.. Sözlerime, merhum Mehmet Akif'in, "Bir gece" şiirindeki şu mısralarla başlamak istedim. İ...
NASİBE!..
Gelinim / Kızım / Burcum Üçüncü kür sürecinde sıkıntılı geçen ilk iki haftanın ardından Rahime ablamın İstanbul’da...
Gelinim / Kızım / Burcum

Yorum Yazın

Cevabı iptal etmek için tıklayın.

Kullanıma İzin Verilen HTML Kodları : <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>

Renkli Deneme

Çizgi’m Bilmek İstiyorum Unutulmayan İyilik… BİR SAATLİK ÖMÜR Mevlana’dan Deyişler
  1. Çizgi’m Çizgi’m
  2. Bilmek İstiyorum Bilmek İstiyorum
  3. Unutulmayan İyilik… Unutulmayan İyilik…
  4. BİR SAATLİK ÖMÜR BİR SAATLİK ÖMÜR
  5. Mevlana’dan Deyişler Mevlana’dan Deyişler

En Son Haberler

Çizgi’mAsgari Ücret fiyaskosu, Emekli Yılının belleğimde yerleşen korkusu, Aile Yılı......
Çizgi’m
Bilmek İstiyorumYaşım onbeş, Herkesle kardeş kardeş, Özgürce yaşamak istiyorum. Düşüncelerim beni......
Bilmek İstiyorum
Unutulmayan İyilik…Yıl 1978. Zor, çok zor ama çok zor bir yıldı......
Unutulmayan İyilik…
BİR SAATLİK ÖMÜRO sabah da diğer günler gibi sıradan bir gündü. Ev......
BİR SAATLİK ÖMÜR
Mevlana’dan DeyişlerEy altın sırmalı giysiler giymeye, altın kemerler takınmaya alışmış adam,......
Mevlana’dan Deyişler
  • Seri İlanlar
  • Firma Rehberi
  • Güncel
  • Manşetler
  • Ekonomi
  • Dünya
  • Spor
  • Politika
  • Yaşam
  • Şiir
Sitemizde yayınlanan her türlü yazı ve haber kaynak belirtilmeden kullanılamaz.. Görüş ve önerileriniz için info@sislioda.com adresine e-posta gönderebilirsiniz.
Copyright © 2016 - Sislioda Her Hakkı Saklıdır.

Tasarım ve Programlama: Ajans5.Net