• Çizgi’m
  • Bilmek İstiyorum
  • Unutulmayan İyilik…
  • BİR SAATLİK ÖMÜR
  • Mevlana’dan Deyişler
  • KIBRIS Gazisi E.P.Kd.Alb.Niyazi KÜLAHLI’ya-1 “””””””
  • NASİBE!..
  • Daha da Sarıl Bana, Bırakma Beni…
  • ULUSLARARASI BAŞARI GÖRMEZLİKTEN GELİNEMEZ!..
  • Cumhuriyete Saldırılar Bitmedi, Bitmeyecek…
  • Bir Zamanlar Kahramandı!.. Meğer…
  • Bir Kumruyla Söyleşi
  • Çok Şükür Değiştim dedi ve Lefkoşa Büyükelçisi Oldu
  • İlah Olmadı Put da Olmadı Allah’ın Kuluydu…
  • Çocuk acılar içinde.
  • Üye Ol
  • Üye Girişi
    • Anasayfam Yap
      • Sitene Ekle
      • Amacımız
      • Künye
      • İletişim
Sislioda
    •  
    • Anasayfa
  • Güncel
  • Ekonomi
  • Dünya
  • Spor
    • Canlı Sonuçlar
    • İstatistikler & Puan Durumu & Fikstür
  • Politika
  • Şiir
  • Sağlık
  • Teknoloji
  • Yazarlarımız
  • Seri İlanlar
    • İlan Ekle
  • Firma Rehberi
    • Firma Ekle
20.06.2025 00:37:21
  • Kültür Sanat
  • Magazin
  • Gazeteler
  • Video Galeri
  • Foto Galeri
sislioda.com Bizi Facebook'dan takip edin
sislioda.com Bizi Twitter'dan takip edin
Anasayfa » Dünya
Saime Bilhan

İkinci Kür ve Saçlarım.

Eklenme Tarihi: 2 Ocak 2022 Pazar
Eklenme Saati: 17:22
Okunma Sayısı: 426
Tweetle
Saime Bilhan saime.bilhan55@gmail.com
Yazdır
Yazıyı Büyüt Yazıyı Küçült
İkinci Kür ve Saçlarım.

Bildiğim kadarınca kanserin bulaşma riski yok! Hatta çok sıkı ve yakın temas hâlinde bile hiçbir risk taşımıyor. Ne var ki mahallemizde bir tanıdık:

“Var var, kanserin bulaşma riski var! Gerçi Covid-19 gibi salgın türü değil ama yine bulaşma riski var.” dedi. Endişeye kapıldım, araştırdım, karıştırdım; olmadı doktoruma danıştım:

“Yok! Hakikaten böyle bir şey yok! Kanser bulaşıcı hastalıklar arasında asla yer almıyor.” Hatta eşler arasındaki ilişkinin kesilmesine dahi gerek duyulmayan bir rahatsızlık. Tabii ki bulaşıcı olmaması teselli niteliğinde olumlu bir görüntü! Yoksa yaşadığım bunca sıkıntılar yanında bir de yakınlarımla aramıza mesafe koymaya katlanamazdım.

***

İkinci kemoterapi ilacının uygulanması sonrası yaşadıklarımı anlatmaya başlamadan önce bu hastalıkla ilgili kullanılan “kür” ve “seans” kavramları üzerinde durmak istiyorum.

Kemoterapi ilaçlarının uygulanması süresine/aralığına kimileri “kür”, kimileri de “seans” diyorlar. Hangisi daha doğru? Sanki başka sıkıntım ve derdim yokmuş gibi kalkıp bu iki terimden hangisinin kullanılmasının daha doğru olabileceğini araştırdım. Kemoterapi ilaçlarını uygulayan hemşiremiz “seans” diye tanımlıyordu. İnternete girip baktım, hayret ettim! Çünkü “kür” diyen de var “seans” diyen de…  Profesör düzeyindeki uzmanların yazılarında çoğunlukla “kür” kavramını kullanmayı tercih ettiklerine tanık oldum.

***

Diğer kanser hastalarını bilmiyorum ama bende acayip bir hırs ve kararlılık başladı. Önceden her olay karşısında hassas değildim, bazı durumlarda önemsemediğim konuların üzerinde fazla durmaz es geçerdim. Ne var ki bu hastalık başladıktan sonra daha önce es geçtiğim konular üzerinde bile ayrıntılı düşünmeye ve olmadık ölçüde kafa yormaya başladım. Bu durum herhangi bir konuda vereceğim karar sürecini etkilemeye başladı. Üzerinde düşünüp kafa yormadan çabucak karar vermemeye başladım. Neden böyle bir değişim yaşadım? Doğrusu tam bilemiyorum. Acaba diyorum yaşama isteğimin güçlü olmasından mı kaynaklanıyor? Yahut henüz tanımlayamadığım bir nedenden mi?

Sanırım yaptığım açıklamanın bendeki doğal bir sonucu olarak “kür” ve “seans” konuları üzerinde de fazla durmaya başladım. Öyle ki bu konuda eşimin ve yanımdan ayrılmayan Rahime ablamın da düşüncelerini almak istedim. Konuyu onlara açtığımda önce yüzüme bomboş bir nazar atıp sonra adeta “kafayı yemişim gibi” hayret dolu bakışlarla bana uzun uzun baktılar. Ablam: “Ne fark eder ki; ha ali veli, ha veli ali!” dedi ve sustu. Eşim hiç sesini çıkarmadı. Ama ondaki sessizliğinin ne anlama geldiğini bilirim. Bilmez miyim elli yıllık eşimin neyle neyi kastettiğini!.. Belli ki ikisi de bende garip bir şeylerin başladığı kanısına varmışlar ama beni gücendirmek istemediklerinden susuyorlardı.

Çaresiz kalınca Türk Dil Kurumu’nun yayımladığı Türkçe Sözlük “kür” ve “seans” konusunda ne diyor diye araştırdım. Sözlükte:

“Bazı tedavi yöntemlerinin uygulanması için ayrılan süreye seans” denildiğini,

“İyi bakım ve ilaç tedavisine veya özel tedavi yöntemine kür” denildiğini öğrendim.

Ve saygıdeğer profesörlerimize karşı mahcup olmamak için şimdilik ben de “kür” kavramını kullanacağım ama bundan sonraki “kür” için gittiğimde benimle ilgilenen saygıdeğer hocama durumu anlatacak ve hangisini kullanmanın daha doğru olacağını öğreneceğim.

***

İlaçla tedavinin ikinci kürü:

29 Kasım 2021 günü hastalığımın ilaçla tedavisi aşamasının ikinci kürüne başladılar. Birinci kürde olduğu gibi bilmezlik içinde değildim. Neler yaşayacağımı aşağı yukarı biliyordum. Bu nedenle aklımda pek fazla soru yoktu. Nispeten daha rahattım. Kendimi biraz daha cesur, biraz daha güçlü hissediyordum.

Nasıl hissetmeyeyim ki, birinci kürün üçüncü haftasının bitiminde muayene sonrası doktorumun: “Kitlelerde küçülme başlamış” demesi, var olan umudumu filizlendirmişti. Çektiğim acıların karşılığında, kemoterapinin olumlu yöndeki etkisi beni ve yakınlarımı sevindirdi.

***

Şimdi ise zorlu yolculuğun ikincisine başladım.

Terapi salonuna girince çevreme şöyle bir göz attım. İlk girdiğimde etrafıma hiç bakmadığımı fark ettim. Hayret salon tahminimden çok büyüktü!.. İlk kürde salonun bu kadar büyük olduğunun bile farkına varamamışım! Evet, ilaçla tedavinin yapıldığı yer oldukça büyük bir alandı. Salonda bulunan yatak ve koltuk sanırım toplam kırk-elli terapi hastasına yetecek miktardaydı. Hemşire hanım tam ortalarda bir yer gösterdi bana. Koltuğuma uzanırken benden önce gelen kadın ve erkek hastalardan birkaç tanesinin ilaçlarının bağlanmış olduğunu gördüm. Ben de yarı oturur pozisyonda kendimi hazırladım. İlaç için damar yolumu açan hemşireye:

“Hemşire hanım, dedim, kırmızı ilacı bağlarken söylerseniz, ağzıma buz parçalarından alacağım. Birincisinde ağzımda ileri derecede yaralar oluşmuştu. Doktorum: ‘Kırmızı ilaç verilirken, buz parçacıklarını ağzının her tarafında dolaştır büyük ölçüde iyi gelecektir’ demişti.” diye açıklama yaptım. Hemşire hanım:

“Evet duymuştum hocalardan. Ama burada hastalara o imkânı sağlayamıyoruz” deyince:

“Hayır! Hayır! Sizden buz istemiyorum. Ben yanımda getirdim. Çok uzaktan gelmediğim için henüz tam olarak erimemişlerdir. Sanırım idare eder. Siz sadece kırmızı ilaç takılırken haber verirseniz…” diye rica ettim. Hemşire hanım:

“Tamamdır, şimdi mide bulantısı olmasın diye ilaçlı küçük bir serum bağlayacağım. O bitince de kırmızı olanlara geçeceğiz. Söylerim merak etmeyin” dedi.

Şeffaf olan ilacı bağladı. Hemen akabinde üzerine ayrıca poşet geçirilmiş iki büyük ilaçlı serum poşetini serum askılıklarına asıp gitti.

***

Birinci kürün bir hafta sonrasında ağzımın içinde yaralar oluşmuştu. Ağzımı her temizlediğimde şaşılacak oranda kan geliyordu. Kimi zaman şakır şakır kanıyordu desem abartmamış olurum. Öyle ki paniğe kapılmış ve durumdan endişe duymaya başlamıştık. Oğlumun önerisi üzerine ağzımın içindeki görüntüyü çekip doktoruma gönderdik. Bunun üzerine verdiği ilaçları ve gargarayı kullandıktan 8-10 gün sonra ancak ağzım normale dönebilmişti. Şimdi ikinci kürde renkli ilaçları alırken ağzımın içinde buz tanesini gezdirirsem inşallah faydasını görürüm, diye düşünüyordum. Kemoterapi ilaçlarının bedenimde ve ruhsal durumumda yaptıkları dayanılması güç etkiler yanında bir de ağzımın içindeki sorunlarla uğraşmak ayrı bir endişe kaynağı olmuştu.

Renkli ilaçları almaya başladığımda yanımda getirdiğim buz taneciklerini alıp ağzımın içinde dolaştırıp durdum. Sandığımdan daha iyi geldi. Buz taneciklerini ağzımın içinde döndürüp durdukça değişik bir rahatlık ve ferahlık duyuyordum. Daha sonraki günlerde ilk kürdeki gibi ağzımın içinde yaralar ve kabarmalar oluşmamıştı. Buz uygulamasını periyodik olarak neden uygulamadıklarına şaşırmıştım doğrusu. Kim bilir belki de ağzımın içinde çıkan yaralar bana özgü bir etkileşim olabilirdi…

***

Saçlarım!..

Birinci seansın üçüncü haftasında saçlarımı yıkarken, saçlarım köklerinden kopup ayrılarak avuçlarımı doldurdu. Yıkamadığım zamanlar ellerimle yokladığımda yine tel tel kopup gelen saç telleri ellerimi dolduruyordu. Bu durumu görünce bir tuhaf oldum. Şaşırdım, paniğe kapılır oldum; hatta isyan ettim kendi kendime!.. İnanın her defasında yalnız kalıp hüngür hüngür ağlamak istedim. Saçlarım!.. Annemin özenle taradığı saçlarım. Gençliğimde aynanın karşısına geçip saçlarımı uzun uzun tararken türküler söylediğim günleri hatırladım. O güzelim bulduğum saçlarım, beni terk mi ediyorlardı? Acaba artık hiç saçım olmayacak mıydı? Bu duygular sonrasında yalnız ve kimsesiz derin bir girdabın içinde dönüp durduğumu sandığım çok oldu.

Bir defasında başörtümü düzeltirken yere bir tutam saçımın döküldüğünü gördüm. “Eyvah!” dedim kendi kendime. Ellerim titremeye başladı, başım döndü, az daha yere düşüyordum. İçimi kaplayan acayip bir korku giderek büyümeye başladı. Çok geçmeden kalbimin hızlı bir şekilde küt küt attığını duyar olmuştum. Gözlerim karardı, ayakta durmaya dayanamıyordum. Oturdum ama o durumda da fazla kalamadım. Eğer yanımda olan ablam beni tutmasaydı yan tarafıma hızla düşecektim. Yere dayadığım ellerimin içi saç doluydu. Baktım baktım ve içimden bir şeylerin koptuğunu hissedince kendimi tutamadan sesli sesli ağlamaya başladım. Ablam:

“Üzülme bu kadar,” diye beni teselli ediyordu. “Merak etme Allah’ın izniyle bu hastalığı atlattın mı saçların eskisinden daha gür çıkacak. Bak göreceksin yeni saçların eskisinden yüz kat daha güzel olacak.”

Beni teselli mi ediyordu, yoksa gerçeği mi söylüyordu? Doğrusu ayırt etmekte zorlanıyordum. Oysa bu hastalığa yakalananların bir süre sonra bu duruma geldiğine tanık olmuştum. Üstelik doktorum da beni bu konuda bilgilendirmiş ve saçlarımın daha sonra eskisi gibi olacağını söylemişti. Olanlar ilaçla tedavinin doğal sonucuydu. Bunların hepsini hatırladım ama bilmek ayrı, yaşamak ayrı bir şeydi. Bilmekle yaşamak arasında ki farkı şimdi daha iyi anlıyordum. Herhangi bir şey hakkında istediğin kadar bilgi edin. Yaşayarak edinilen deneyim bildiklerinin çok ötesinde bir şey. Duygular, hiçbir zaman anlatılarak ya da okuyarak öğrenilmiyor. İlla ki yaşayacaksın. O anda duygu dünyamda dönüp dolananları size anlatamam. Dedim ya acayip bir duygu değişimi yaşıyorsunuz. Bir an dünyanız kararıyor, içiniz geçiyor, sanki her şeyinizi kaybetmiş gibi bir duygu seline kapılıyorsunuz. Çok değişik ve anlatılması mümkün olmayan duygu değişimi işte!.. Ha! Bir de şöyle bir duyguya kapılıyorsunuz. Sanki çok sevdiğiniz birinin sizden aniden bir daha görüşmemek üzere ayrılması gibi bir şey. İçinize ağrı değil ama ince ince bir sızı gelip yapışıyormuş gibi… Düşmemek için tutunduğunuz bir dalın birdenbire kırılması ve elinizdeki o dalla birlikte bir uçurumdan yuvarlanmanız gibi… Düşünün bir kere: Bir parçanız olan saçlarınız, tutunamadığı köklerinden ayrılarak kopuyor. Hayır hayır! Kopuyor değil çürümüş bir bitki gibi elinizde kalıyor…

Çaresiz saçlarımla vedalaşacaktım. İçim geçerek, kendimi kaybederek vedalaşma. Oldum olası vedalaşmalar acı verir bana.

Biliyorum böyle düşünmemeliyim. Aslında bu bir vedalaşma olmayacaktı. O güzelim saçlarımın benden ayrılmadığını. Sadece saçlarım da hastalanmış ve tedavi için bir süre benden ayrı kalacaklardı. İşte hepsi bu!.. Aynen benim gibi. Hastalanıp tedavi göreceğim ve Allah’ın izniyle yine eski sağlığıma kavuşacağım. Evet, saçlarım da tedavi görüp sağlıklı bir şekilde bana geri döneceklerdi. Buna tüm varlığımla inanıyor, Yüce Allah’ın yardım ve inayetini bekliyorum.

Eminim artık. Daha güçlü olarak dönecek saçlarım. Ani bir kararla çektim ellerimi başımdan. En iyisi Hepsini aynı anda göndermek. Akşam oğluma anlatınca o da hepsini bir anda göndermenin daha iyi olacağını söyleyip hazırladı beni. Daha sonra kendi saçlarını usturaya vermeye alışık olduğundan benim saçlarımı kökünden kazımaya başladı. Gözlerimi kapadım ve hiçbir şey görmek istemiyordum. Bekledim bekledim…

Oğlumun şefkat dolu sesiyle gözlerimi açtım. “Annem, benim annem, diyordu, çok güzel oldun! Ne güzel kafa şeklin varmış senin!” Daha bir sürü iltifatlar sıralarken sandalyeden kalktım. Aynaya doğru yöneldim ama hemen olduğum yerde durdum. Kendimi görmek için henüz hazır değildim. Bekledim bir müddet. Gözlerimi daha sıkı yumdum. Güzel olup olmamak değildi kaygım. Ne bileyim tuhaf bir duygu… Sonra oğlumun ısrarlarına dayanamayıp ağır ağır araladım gözlerimi. Aynaya yaklaştığımda yansıyan görüntüme baktım, daha doğrusu bakmak istedim ama kendimi hemen göremedim. Başka biri vardı. Arkamda duran ama tanımadığım biri. Merak ettim kim diye!.. Arkama döndüğümde kimse yoktu. Yanımda duran oğlum ve ben. Başka kimse yoktu yanımızda ya da arkamızda. Tekrar döndüm aynaya doğru! Hayret yine o yabancı! Bana bakıp duruyor ve kıpırdamıyordu. Oğlum yanıma yaklaşıp elini omzuma koyunca onun da görüntüsü aynaya yansıdı. Ve işte o zaman aynadaki yabancının ben olduğumu anladım. Garip, tuhaf ve anlaşılmaz gözlerle baktık birbirimize. İki yabancıydık… Önce kim güldü bilmiyorum. O yabancıyla güldük birbirimize. Ben gülüyorum o da gülüyor. Ben kafamı yana döndürüyorum o da döndürüyor. En iyisi gülmekti. Çünkü aynadaki yabancı gülümsediğinde çok sempatik geldi bana. Sevdim onun yüzünü. Sevdim saçlardan tamamen arınmış başımı. Ben güldüm o güldü. Gülüştük karşılıklı. Saçsız birinin gülümsemesi gerçekten güzel oluyormuş!.. Sevdim bu hâlimi. İtici gelmedi bana. Hem fena mı oldu? Bu vesileyle saçsız hâlimi de görmüş oldum. Hiç de fena görünmüyordum doğrusu… Her olumsuzlukta, güzel bir şeyler yakalamak moral oluyor insana!

Saime Bilhan

https://www.sislioda.com
Etiketler:
kanser bulaşıcı değil kür saçlarım seans
Paylaş Tweetle Paylaş Paylaş Paylaş

Yazarın Diğer Yazıları

Unutulmayan İyilik… Yıl 1978. Zor, çok zor ama çok zor bir yıldı o yıl!.. Etim, kemiğim, kanım, canım, ...
Unutulmayan İyilik…
BİR SAATLİK ÖMÜR O sabah da diğer günler gibi sıradan bir gündü. Ev hanımları için hiç değişmeyen sabah ko...
BİR SAATLİK ÖMÜR
NASİBE!.. Sözlerime, merhum Mehmet Akif'in, "Bir gece" şiirindeki şu mısralarla başlamak istedim. İ...
NASİBE!..
Bir Kumruyla Söyleşi Hastalığın amansız pençesinde kıvranan yaşlı kadın pencereden dışarıya bakıyordu. Yakında...
Bir Kumruyla Söyleşi

Yorum Yazın

Cevabı iptal etmek için tıklayın.

Kullanıma İzin Verilen HTML Kodları : <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>

Renkli Deneme

Çizgi’m Bilmek İstiyorum Unutulmayan İyilik… BİR SAATLİK ÖMÜR Mevlana’dan Deyişler
  1. Çizgi’m Çizgi’m
  2. Bilmek İstiyorum Bilmek İstiyorum
  3. Unutulmayan İyilik… Unutulmayan İyilik…
  4. BİR SAATLİK ÖMÜR BİR SAATLİK ÖMÜR
  5. Mevlana’dan Deyişler Mevlana’dan Deyişler

En Son Haberler

Çizgi’mAsgari Ücret fiyaskosu, Emekli Yılının belleğimde yerleşen korkusu, Aile Yılı......
Çizgi’m
Bilmek İstiyorumYaşım onbeş, Herkesle kardeş kardeş, Özgürce yaşamak istiyorum. Düşüncelerim beni......
Bilmek İstiyorum
Unutulmayan İyilik…Yıl 1978. Zor, çok zor ama çok zor bir yıldı......
Unutulmayan İyilik…
BİR SAATLİK ÖMÜRO sabah da diğer günler gibi sıradan bir gündü. Ev......
BİR SAATLİK ÖMÜR
Mevlana’dan DeyişlerEy altın sırmalı giysiler giymeye, altın kemerler takınmaya alışmış adam,......
Mevlana’dan Deyişler
  • Seri İlanlar
  • Firma Rehberi
  • Güncel
  • Manşetler
  • Ekonomi
  • Dünya
  • Spor
  • Politika
  • Yaşam
  • Şiir
Sitemizde yayınlanan her türlü yazı ve haber kaynak belirtilmeden kullanılamaz.. Görüş ve önerileriniz için info@sislioda.com adresine e-posta gönderebilirsiniz.
Copyright © 2016 - Sislioda Her Hakkı Saklıdır.

Tasarım ve Programlama: Ajans5.Net