• Çizgi’m
  • Bilmek İstiyorum
  • Unutulmayan İyilik…
  • BİR SAATLİK ÖMÜR
  • Mevlana’dan Deyişler
  • KIBRIS Gazisi E.P.Kd.Alb.Niyazi KÜLAHLI’ya-1 “””””””
  • NASİBE!..
  • Daha da Sarıl Bana, Bırakma Beni…
  • ULUSLARARASI BAŞARI GÖRMEZLİKTEN GELİNEMEZ!..
  • Cumhuriyete Saldırılar Bitmedi, Bitmeyecek…
  • Bir Zamanlar Kahramandı!.. Meğer…
  • Bir Kumruyla Söyleşi
  • Çok Şükür Değiştim dedi ve Lefkoşa Büyükelçisi Oldu
  • İlah Olmadı Put da Olmadı Allah’ın Kuluydu…
  • Çocuk acılar içinde.
  • Üye Ol
  • Üye Girişi
    • Anasayfam Yap
      • Sitene Ekle
      • Amacımız
      • Künye
      • İletişim
Sislioda
    •  
    • Anasayfa
  • Güncel
  • Ekonomi
  • Dünya
  • Spor
    • Canlı Sonuçlar
    • İstatistikler & Puan Durumu & Fikstür
  • Politika
  • Şiir
  • Sağlık
  • Teknoloji
  • Yazarlarımız
  • Seri İlanlar
    • İlan Ekle
  • Firma Rehberi
    • Firma Ekle
20.06.2025 00:39:10
  • Kültür Sanat
  • Magazin
  • Gazeteler
  • Video Galeri
  • Foto Galeri
sislioda.com Bizi Facebook'dan takip edin
sislioda.com Bizi Twitter'dan takip edin
Anasayfa » Dünya
Saime Bilhan

Sabır…

Eklenme Tarihi: 25 Ekim 2021 Pazartesi
Eklenme Saati: 11:10
Okunma Sayısı: 326
Tweetle
Saime Bilhan saime.bilhan55@gmail.com
Yazdır
Yazıyı Büyüt Yazıyı Küçült
Sabır…

Yaşarken ufak tefek rahatsızlıklarım oldu. Kimi rahatsızlıklarımın ufak değil epey büyük ve tehlikeli olduğunu söyleyenler olduysa da hepsini atlattığımdan ufak tefek görünmüşlerdi bana.

Bir hafta öncesine kadar beni rahatsız edecek boyutta bir rahatsızlığım olmadı. Bu tespitimin ne ölçüde doğru olduğunu bilemiyorum. Ama bildiğim bir gerçek vardı: Yaşadığım tüm rahatsızlıklar geldi geçti ve gittiler. Zaman hepsinin çaresine baktı…

Zamanı çok kereler düşünmüş, bildiklerimi alt üst etmiş ama sağlıklı bir sonuca varmam mümkün olmamıştı. Zamanla yarışmanın mümkün olmadığını biliyorum ama!.. İnsan denilen varlığın her yanında zaman unsuru etkinliğini sürdürüyor ve her an biraz daha güçsüzleşiyoruz. Yani yaşlanıyoruz. Kendi kendime zamanı düşünecek boşluk bulabildiğimde bunun daha açık farkına varabiliyordum. Dünkü benle bugünkü benin aynı olmadığını biliyorum. Hatta yarınki bende daha farklı olacağımı da…

***

Geçen hafta sevdiğim bir arkadaşımla dut ağacının gölgesinde oturmuş pür neşe söyleşirken göğsümde bir şeylerin hareket eder gibi olduğunu sandım. Elimi götürdüğümde adeta yabancı bir kitlenin varlığını sezinledim. Endişelenmiştim… Ertesi gün doktora başvurduk. Gerekli inceleme ve tahliller yapıldı. Göğsümde ki kitleden dolayı biyopsi alındı, bir hafta sonra yani bugün sonuçları öğrenecektik.

Hastanenin genel cerrahi bölümündeki randevuma giderken, ayaklarımın doktora doğru değil de geri geri gitmek ister gibi dik başlılık sergilediği hisseder oldum. Şaşırdım tabii!.. Genel cerrahi bölümüne yaklaştıkça kalp atışlarım da hızlanmaya başladı. İnanın buna daha çok şaşırmıştım. Ayaklarımın geri geri gitmesine, kalp atışlarımın hızlanmasına sebep ne ola ki?

Acaba sonuçların kötü çıkmasından mı endişeye kapılıyordum? Aslına bakarsanız bu denli tedirgin olmamı gerektirecek bir kişiliğe sahip değildim. Kendimi soğukkanlı bilirdim. Öyle her olumsuzluk karşısında tedirgin olacak, heyecanlanacak bir yapıda değilimdir, ama bugün bir tuhaflık vardı bende!…

Patoloji sonucumun çıktığına dair telefonuma mesaj geldiği andan itibaren bir tuhaf olmuştum. İçim içime sığmıyordu. “Sonuçlar ya kötü çıkarsa?” sorusu ikide bir kafamın her yanında dolaşıp duruyordu. Nereye baksam aynı sorunun izlerine rastlıyordum. Konuştuğum insanların renkli maskelerinde, çevremde görebildiğim her pencerenin parlak camlarında, hatta elimdeki çantanın üzerinde aynı sözler: “Ya kötü çıkarsa?”

***

İçimdeki tedirginlik had safhaya varmıştı ki; “Ya kötü çıkarsa?” sorusuna cevap olarak Bakara Suresi’nin 216. ayeti gelip tane tane dilimden aktı. Ayette şöyle buyruluyor:

“Olur ki bir şey hoşunuza gitmediği hâlde, o sizin için hayır olur. Olur ki bir şey hoşunuza gittiği ve sevdiğiniz hâlde o sizin için şer olur.”

Öyle sanıyorum ki her insan önce sevinip daha sonra sevindiği şey için üzüldüğü yahut önce üzülüp daha sonra üzüldüğü şey için sevindiği durumları yaşamıştır. Her hayrın ya da şerrin özünde gizlenen gerçekleri bilmemize imkân yok.

Hayrın ve şerrin yaratıcısı Rabbim, elbette ki kullarını hem hayırla hem de şerle imtihan edecektir. İmtihan karşısında en önemli silahımız ya da savunma aracımız ise sabırdır.

Sabrın; bir şer ve musibetin şok etkisiyle afalladığımız, dengemizi yitirdiğimiz ve akılcı düşünceyi ıraklara ittiğimiz anlarda kendisini göstermesi gerekiyor. Yani önemli olan; acı, üzüntü ya da benzeri duygularla yaşadığımız şokun ilk anlarında sabredip isyan etmemektir. İlk şok anında isyan etmek dürtüsüne engel olup yaşanılanları kabullenerek Yüce Allah’ın iradesine teslimiyettir.

Elbette sabır güzel ve yararlı olduğu için Yüce Allah’ın insanlara buyruğudur. Ne var ki sabır göstermeyi; hareketsiz kalmakla, tembellik ve aylaklıkla karıştırmamak esas olmalıdır. Bize düşen karşılaştığımız şer ve musibetten kurtulmak için çaba göstermek de öncelikli ödevlerimizden olmalıdır. Sözün kısası sabrın yapısı içinde ikinci önemli konu; karşılaştığımız şer ve musibete isyan etmeden olabildiğince, elimizdeki imkânları kullanıp bu şer ve musibetten kurtulmaya çalışmaktır.

Allah derdi yaratırken muhakkak dermanını da yaratmıştır. Öyleyse dertler karşısında içine düştüğümüz sıkıntı girdabı nedir? Yaşadığımız bunca telaş, tedirginlik ve önüne geçemediğimiz bu sıkıntı kervanı ne ola ki? Neden hayatı zehir edip dururuz ki? Demek ki iman ve inancımızı her sıkıntılı anımız da gözden geçirmemiz gerekiyor.

***

Bu düşünceler zihnimden hızla geçerken cerrahi bölümünün olduğu yere gelmiştik bile. Ama iç dünyamdaki değişimin farkındaydım. Birkaç dakika önce ki telaş ve sıkıntıdan eser kalmamıştı bende. Üzerimdeki kara bulutların dağıldığını hissettim. Derin bir nefes aldım, temiz havayı iyice içime çektim. Temiz havayla birlikte ruhuma egemen olan inancım, ılık ılık esen bir rüzgârın serinliği gibi doldu içime. Şu birkaç dakikalık zaman içinde sanki Allah benim imanımı ve inancımı tekrar sınadı!.. Hamdolsun Rabbime. Hamdolsun Allah’ıma. Artık adımlarım geri geri gitmiyordu. Bedenimde çok az rastlayabildiğim bir hafiflik adımlarıma hız kazandırmıştı.

Artık “Ya kötü çıkarsa?” sorusunun ağır baskısı üzerimden kalkmış, içimdeki kaygı yel olup uçmuştu. Allah’ıma bağlılığım ve inancım kendime güven duymamı sağlamıştı. Sonuç ne olursa olsun, bu işin sonunun da benim için hayırlı olacağına her zaman olduğu gibi tüm kalbimle inanıyordum. Kötü de olsa en sonunda iyi ve hayırlı olacaktı…

***

Cerrahi bölümüne gelirken beraberimde her ihtiyaç duyduğumda yanımda olan Rahime ablam ve eşim de vardı. Ha bir de adını “Hızır” koyduğum kız kardeşimden farksız Fahriye ablam… Hastaneye gelirken o yanımızda yoktu ama cerrahi bölümünün kapısına çoktan gelmiş ayakta bizi bekliyordu. Yanına gittiğimizde kararlı tavırlarla ablamla eşimi koltuklara oturttu ve onlara: “Siz burada oturup dinlenin. Yengemle ben gideceğim doktorun yanına.” dedi. Ekranda ismim çıktığında eşime ve ablama bir daha dönüp: “Siz rahat olun,” der gibi gülümseyerek elimden tuttu ve doktorun odasına doğru yürüdük.

Odaya girdiğimizde daha önce muayene olduğum doktor yerinde bir başkası oturuyordu. Daha sonra öğrendik ki önceki doktorumuz “Kovit” hastalığına yakalanınca ayrılmış. Daha genç görünümlü yeni doktorum:

“Saime Bilhan mı?” derken koltukları işaret ederek, “Buyurun oturun” dedikten sonra tüm dikkatini önünde duran bilgisayar ekrana verdi. Hiç sesini çıkarmadan iki dakika kadar ekrandaki şekilleri inceledi, yazıları okudu. Sonra bana dönerek: “Sizi muayene etmek istiyorum. Uygun mu?” diye sakin bir sesle sordu.

“Tabii.” derken ayağa kalktım ve muayenem başladı. Sandığımdan daha uzun bir süre sonunda muayeneyi tamamlayıp masasına geçti. Gayet kibar ve nazik bir sesle önce kendisini tanıttı. İstanbul Çapa Üniversitesinden olduğunu ve buraya mecburi hizmetini tamamlamak üzere geldiğini söyledi.

Sanırım bu bilgileri kendisine güven duymamız için vermişti. İyi de oldu. Sonra yine bana dönüp:

“Teyzeciğim” diye söze başlayarak biyopsi sonucunun temiz çıkmadığını; ancak tedavi sonunda bir operasyonla sağlığıma kavuşacağımı uzun uzun, ikna edici sözcüklerle anlattı. Dikkat ettim “kanser” sözcüğünü kullanmamaya özen gösteriyordu. Gerçi kemoterapi görmem gerektiğini söylediğinde sonuçla ilgili en küçük bir umudum ya da şüphem kalmamıştı. Kanser gerçeğiyle karşı karşıyaydım…

“Kemoterapi” sözcüğünü ilk işittiğimde hissettiğim duygu: Ne korku ne de ölüm oldu!.. Tuhaf bir şekilde içimde sadece ve sadece ailem ve sevdiklerimin bu haberden dolayı üzülecek olmaları endişesine kapıldım. Bu endişenin oluşturduğu acımsı bir tat dilime yapışmış, dudaklarımın kıvrılmasına neden olmuştu. Boğazımdan aşağı kayan garip bir acılığın mideme kadar ulaştığını sandım.

Çocuklarımın yüzleri beliriverdi gözlerimin önünde… Altmış altı yaşına kadar yaşayıp da ölümden korkmak; şehit haberlerine konu olan, gencecik bedenleri toprağa düşen şehitlerimize ve gencecik yaşında toprağa verdiğim ciğerparem kızıma haksızlık olmaz mıydı? Hayır hayır asla ölümden korkmak gibi bir duygu yoktu içimdi. Aslına bakarsanız ben bunun muhasebesini dışarıda yapmış, Allah’ın takdirine tam olarak teslim olmuş olarak doktorun odasına girmiştim.

Belirttiğim gibi doktorum yapılacak tedavi yöntemlerini uzun uzun anlattı. “Sizden istediğimiz tek şey moralinizi yüksek tutmanız, artık bu hastalıktan kimse ölmüyor.” Ölüm sözcüğü dilimdeki bağı çözdü ve konuşmaya başladım:

“Emin olun doktor bey, ben çok iyiyim. Yeni bir sınavım başladı hepsi o kadar.” dedim usulca.

Doğrusu da buydu. Belki de Yüce Allah, sabrımı deneyerek imanımı daha da güçlendirecek. Böylece Allah günahlarıma kefaret olacak bir kapı aralamıştı. Şu andan itibaren yaşayacağım süreç ne kadar sıkıntılı olursa olsun, eğer öbür tarafa günahlarımdan arınarak gitmeme vesile olacaksa çekeceğim sıkıntılara değer olduğuna inanıyorum.

İnşallah sabrımdan dolayı müjdelenenlerden olurum.

Saime Bilhan

https://www.sislioda.com
Etiketler:
Kanser Kemoterapi korku
Paylaş Tweetle Paylaş Paylaş Paylaş

Yazarın Diğer Yazıları

Unutulmayan İyilik… Yıl 1978. Zor, çok zor ama çok zor bir yıldı o yıl!.. Etim, kemiğim, kanım, canım, ...
Unutulmayan İyilik…
BİR SAATLİK ÖMÜR O sabah da diğer günler gibi sıradan bir gündü. Ev hanımları için hiç değişmeyen sabah ko...
BİR SAATLİK ÖMÜR
NASİBE!.. Sözlerime, merhum Mehmet Akif'in, "Bir gece" şiirindeki şu mısralarla başlamak istedim. İ...
NASİBE!..
Bir Kumruyla Söyleşi Hastalığın amansız pençesinde kıvranan yaşlı kadın pencereden dışarıya bakıyordu. Yakında...
Bir Kumruyla Söyleşi

Yorum Yazın

Cevabı iptal etmek için tıklayın.

Kullanıma İzin Verilen HTML Kodları : <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>

Renkli Deneme

Çizgi’m Bilmek İstiyorum Unutulmayan İyilik… BİR SAATLİK ÖMÜR Mevlana’dan Deyişler
  1. Çizgi’m Çizgi’m
  2. Bilmek İstiyorum Bilmek İstiyorum
  3. Unutulmayan İyilik… Unutulmayan İyilik…
  4. BİR SAATLİK ÖMÜR BİR SAATLİK ÖMÜR
  5. Mevlana’dan Deyişler Mevlana’dan Deyişler

En Son Haberler

Çizgi’mAsgari Ücret fiyaskosu, Emekli Yılının belleğimde yerleşen korkusu, Aile Yılı......
Çizgi’m
Bilmek İstiyorumYaşım onbeş, Herkesle kardeş kardeş, Özgürce yaşamak istiyorum. Düşüncelerim beni......
Bilmek İstiyorum
Unutulmayan İyilik…Yıl 1978. Zor, çok zor ama çok zor bir yıldı......
Unutulmayan İyilik…
BİR SAATLİK ÖMÜRO sabah da diğer günler gibi sıradan bir gündü. Ev......
BİR SAATLİK ÖMÜR
Mevlana’dan DeyişlerEy altın sırmalı giysiler giymeye, altın kemerler takınmaya alışmış adam,......
Mevlana’dan Deyişler
  • Seri İlanlar
  • Firma Rehberi
  • Güncel
  • Manşetler
  • Ekonomi
  • Dünya
  • Spor
  • Politika
  • Yaşam
  • Şiir
Sitemizde yayınlanan her türlü yazı ve haber kaynak belirtilmeden kullanılamaz.. Görüş ve önerileriniz için info@sislioda.com adresine e-posta gönderebilirsiniz.
Copyright © 2016 - Sislioda Her Hakkı Saklıdır.

Tasarım ve Programlama: Ajans5.Net