• Çizgi’m
  • Bilmek İstiyorum
  • Unutulmayan İyilik…
  • BİR SAATLİK ÖMÜR
  • Mevlana’dan Deyişler
  • KIBRIS Gazisi E.P.Kd.Alb.Niyazi KÜLAHLI’ya-1 “””””””
  • NASİBE!..
  • Daha da Sarıl Bana, Bırakma Beni…
  • ULUSLARARASI BAŞARI GÖRMEZLİKTEN GELİNEMEZ!..
  • Cumhuriyete Saldırılar Bitmedi, Bitmeyecek…
  • Bir Zamanlar Kahramandı!.. Meğer…
  • Bir Kumruyla Söyleşi
  • Çok Şükür Değiştim dedi ve Lefkoşa Büyükelçisi Oldu
  • İlah Olmadı Put da Olmadı Allah’ın Kuluydu…
  • Çocuk acılar içinde.
  • Üye Ol
  • Üye Girişi
    • Anasayfam Yap
      • Sitene Ekle
      • Amacımız
      • Künye
      • İletişim
Sislioda
    •  
    • Anasayfa
  • Güncel
  • Ekonomi
  • Dünya
  • Spor
    • Canlı Sonuçlar
    • İstatistikler & Puan Durumu & Fikstür
  • Politika
  • Şiir
  • Sağlık
  • Teknoloji
  • Yazarlarımız
  • Seri İlanlar
    • İlan Ekle
  • Firma Rehberi
    • Firma Ekle
20.06.2025 12:01:44
  • Kültür Sanat
  • Magazin
  • Gazeteler
  • Video Galeri
  • Foto Galeri
sislioda.com Bizi Facebook'dan takip edin
sislioda.com Bizi Twitter'dan takip edin
Anasayfa » Dünya
Saime Bilhan

Ailem – Ahmet Ağabeyim – 2

Eklenme Tarihi: 29 Mayıs 2020 Cuma
Eklenme Saati: 10:24
Okunma Sayısı: 362
Tweetle
Saime Bilhan saime.bilhan55@gmail.com
Yazdır
Yazıyı Büyüt Yazıyı Küçült
Ailem – Ahmet Ağabeyim – 2

Emekli olmasına rağmen çocuklarının daha iyi konumda bulunmaları ve ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için durmaksızın çalışan ve çalışmayı bir tutku hâline getiren Ahmet ağabeyim mutluydu. Ölesiye çalışıp yorgun argın evine geldiği günler bile gözlerinden, sesinden, hareketlerinden mutluluk parıltılarını görmek daima mümkündü. Yaz günlerinde kimi gün evinin balkonunda huzur içinde çocuklarıyla yediği yemek sonrası derin bir uyku bastırır ve dalıp giderdi. Muhlise yengem kendine özgü tavırlarıyla parmaklarının ucuyla omzundan dürtüklerken:

“Ahmet! Ahmet haydi kalk. Yatağı açtım, namazın kıl da yat.” derdi. Yatsı namazını kastederdi. Böyle bir hatırlatma yapmasa dahi ağabeyim namazını kılmadan kesinlikle yatağa girmezdi. “Namaz” sözcüğü onda bir tür uyarıcı etki yapıyordu. En derin uykusunda bile namaz sözcüğünü duyduğunda yerinden fırlar kalkardı. Yengem elbette bunu biliyor ve özellikle namaz sözcüğünün üstüne basarak konuşuyordu ki daldığı derin uykusundan uyanıp da kalkabilsin.

***

Mutluydular. Kimseye muhtaç değillerdi. Elinden geldiği kadarınca sağa sola ufak tefek yardım bile yapabiliyordu. Yaz aylarında tatlı tatlı esen rüzgârın ağaçlarda oluşturduğu hışırtı onda garip bir hoşluk meydana getirirdi. Durup dinler, sonra sadece kendisinin duyacağı sözcüklerle Allah’a dua ederdi. Fazlasını istemeden, kazandığıyla yetinen ve hep şükreden bir aile babasıydı. Fırsatını bulduğu zamanlar güldüğünde yüzü aydınlanır, çevresine adeta huzur ve esenlik yayılırdı.

***

Ağabeyim işte böyle kimseye muhtaç olmadan kendi dünyasında yaşarken 2009 yılının Temmuz ayının 3’üncü günü. Kavurucu sıcaklığın egemen olduğu bir cuma günü!..

Evet, bir cuma günü!..

Ağabeyim için cuma günlerinin apayrı anlamı vardı. Camiye gitmek ve cuma namazını kılmak tutkusu onda değişik bir duygu oluşumuna neden olurdu. Tabii ki yine fırında çalışıyor ve öğle yemeği için verilen aradan yararlanıp önce evine ekmek götürüyor, sonra yıldırım hızıyla hareket edip cuma namazına kavuşuyordu.

O Cuma günü de fırından aldığı ekmekleri en az 3-4 km. uzaklıktaki evine götürüyordu. Namaza yetişebilmek için var gücüyle bacaklarına abanmıştı. Daha doğrusu yürümüyor uçuyordu. Temmuz ayının kavurucu sıcaklığında böylesine hızlı tempoya yürümesi çabucak terlemesine sebep olmuş, tüm bedenini sırılsıklam su içinde bırakmıştı. Alnından yere doğru bir sicim gibi akıp duran, arada bir şıpır şıpır dökülen ter damlalarına aldırdığı bile yoktu. İliklerine dek suya kesmiş olması umurunda bile değildi. Önemli olan cuma namazına yetişmekti. Namazı kaçırırım korkusuyla hızını daha da artırıp apartmanlarının önüne geldiğinde ezan okunmaya başlamıştı bile!.. Dördüncü kata ulaşmak için merdivenlerini bir solukta çıkıp oturdukları dairenin kapısını hızla çalmış, ama açmalarını beklemeden ekmekleri kapının önüne bıraktığı gibi geri fırlamıştı. Evlerinin yakınındaki camiden içeri girdiğinde henüz Cuma namazının sünneti kılınıyordu. Rahatlamıştı. Derin bir nefes alırken “Çok şükür Allah’ım!..” demişti.

Ağabeyimin o andaki hâlini bizzat görmedim ama sanırım bu sırada bıyık altından hafifçe gülerken yüzünü aydınlık kaplamıştır. Evet evet, camiden içeri girdiğinde yüzü mutlaka gülüyordur. Çünkü ne zaman bir işi yapıp başarıyla sonuçlandırsa mutlanır ve dudaklarında başlayan tebessüm önce yüzüne sonra tüm bedenine yayılırdı.

Allah’a derinden bağlıydı. Ondaki Allah’ın emirlerine uymak/bağlanmak telaşını bir başkasında görmedim. Namaz ya da dua sırasında vecde kapıldığını görmüşlüğüm çok oldu. Kimi zaman onda öyle bir kendinden geçiş hâline tanık olmuşumdur ki mümkünü yok sözlerle tanımlayamam. Yapmacık değil, sahte desen hiç değil!.. Allah’ın huzurunda dururken mahcup ve ezik bir tavır takınırdı…

***

O Cuma günü…

O Cuma namazı sırasında…

Ağabeyim, benim Ahmet ağabeyim namazın ikinci rekâtında imamdan gelen “Allahu Ekber” sedasıyla rükûa gideceği an daha eğilmeden aniden kaskatı kesilip boylu boyunca yere kapaklanmış. Zemin beton, üstünde ince bir halı var. Başını zemine vurduğunda çıkardığı sesten yanında namaz kılanlar bir yana neredeyse cemaatin hepsi ürkmüş. Yakınında namaz kılanlar bir an için ikilemde kalmış, “Acaba ne oldu? Namazı bozalım mı, yoksa kendiliğinden kalkar mı?” diye düşünmeye başlamışlar. Sağ yanında namaza duran ve onu tanıyan biri tam secdeye giderken namazını bozup ağabeyimle ilgilenmeye başlamış! Daha ilk bakışta bedeninin kaskatı kesildiğini ve kendisine gelmediğini anlamış…

Gecikmeli de olsa hastaneye kaldırmışlar. Yapılan muayenesi sonucunda beyin kanaması geçirdiği ve bunun felçle sonuçlandığını tespit etmiş, kesin bilgiyi ise birkaç gün içinde vereceklerini söylemişler!..

***

Hep merak etmişimdir:

Acaba yaşarken harcadığı olağanüstü enerjinin temposuna dayanamayan bedeni buna isyan mı etmişti? Her şeyin Allah’tan geldiği yönündeki inancımız tamdır. Ama bu inancımız böyle düşünmemize engel değil!.. Kişisel görüşüm o ki ilerleyen yaşına ve bir süre önce atlattığı/yendiği prostat kanserine rağmen dur durak bilmeyen çalışmasındaki tempoya bedeni dayanamayıp iflas etmiş olmalı…

Tek tesellimiz böyle bir olayın/kazanın Cuma namazı kılarken başına gelmiş olması. Takdir Allah’ındır…

Beyin kanaması sonucu felç kaldı. Bacaklarıyla belden yukarısının sağ yanı tamamen felçten etkilenmişti. Üstelik yüzündeki kasıntı konuşmasını alıp götürmüştü. Bilinci yerindeydi ama… Bilincinin yerinde olması bir teselli miydi, yoksa daha çok acılar çekmesine mi neden olmuştu? Bu konuyu tartışmak istemem. Ama takdir-i İlahi dedikleri bu olmalıydı…

***

Bir elini kısmen hareket ettiriyor ama iki ayağı da tutmuyordu, ayrıca bir ya da iki sözcük dışında konuşması tamamen yitip gitmişti. Kendine geldikten sonraki günler konuşmak/konuşabilmek için çok çabaladı. Ne var ki telaffuz edebildiği sözcükler bir iki ile sınırlı kalıyordu.

O çalışkan, gayretli, ekmeğini taştan çıkaran koca adam gitmiş; yerini her şeye muhtaç, ihtiyacını dahi söyleyemeyecek durumda bir adama bırakmıştı. Oysaki o güne kadar kimseye muhtaç olmadan, kendi kendine yeten, ailesinin ihtiyaçları için gece gündüz çalışıp didinen bir eş ve dört çocuğunun babasıydı. Süper bir babaydı hem de…

Anlattıklarımdan onun konuşma yetisini tamamen yitirdiğini ve karşısındakiyle iletişim kuramadığını anlamışsınızdır. İhtiyacını karşısındakine iletebilmek için ne konuşabiliyor ne de ihtiyacını karşısındakine iletebiliyordu. Ağzından çıkan bir ya da iki sözcük olmasa tamamen sessizlik ve tuhaf bir durgunluk içindeydi. Bazen çabalıyor, sol elini kaldırıp indiriyor, ayaklarını kıpırdatmak istiyor ama bir türlü başaramıyordu.

Felç sonrası kendisiyle karşılıklı otururken gülen gözlerle gözlerime bakıyordu, ama sanki bakışlarında biraz mahcubiyet var gibiydi. Adeta; “Bu duruma düştüğüm için beni bağışlayın, kusuruma bakmayın!” der gibiydi. Elini oynatmaya başladığı zaman içimden hep dua eder, dışımdan onu teşvik ederdim. Üzülerek anıyorum ki tüm çabalarına rağmen başaramıyordu.

Bazen yoruluyor ve pes edip kapatıyordu gözlerini. Tam bu sıra o sevimli ve tatlı yüzünü buruşturarak yana çeviriyordu. Kimse ne yaptığını görmesin, göremesin diye… Biraz dikkat ettiğimde yanaklarından aşağı doğru süzülen sessiz gözyaşlarına tanık oluyordu gözlerim. Gözyaşları bir pınar olup coştuğu anlarda ben de dayanamıyor ağlamaya başlıyordum. Konuşamamasının, derdini kimseye anlatamamasının acısı ve çaresizliği anlamını yitirmemiş gözlerinden dışarı taşıyor yahut yüzüne yansıyordu. Bir süre sonra için için ağlamaktan yorgun düşen başı yana düşüyor, bir müddet öyle kaldıktan sonra başını kaldırıp ağır ağır açıyordu gözlerini. Bu durumda iken sanki biraz önce göz pınarlarından fışkıran gözyaşları kendisine değil de başkasına aitmiş ve hiçbir şey olmamış gibi gülümsüyordu. Üstelik hiçbir şeye muhtaç olmayan ve hiçbir şeyden şikâyetçi olmayan birinin sağlıklı görüntüsüyle gülümsüyordu!..

Ama gerçek öyle değildi. Kimse bilmese bile ben bilirdim, ben onu tanırdım. Onunla yıllarını birlikte geçirmiş onun bacısıydım. Nasıl bilmeyeyim, nasıl tanımayayım? Bilirdim ki o gülen gözlerinin ardında dayanılmaz acıların sancısı atıp atıp duruyor. Bilirdim ki yürek yakan, iç acıtan, gönülleri viran eden kopkoyu, katran karası gözyaşlarını içine akıtıyor. Buna rağmen sırf ben üzülmeyeyim diye acısını dışa yansıtmamaya çalışıyordu. Bunu da biliyordum…

DEVAM EDECEK…

Saime Bilhan

https:/www.sislioda.com

Etiketler:
Beyin kanaması cuma namazı gözyaşları
Paylaş Tweetle Paylaş Paylaş Paylaş

Yazarın Diğer Yazıları

Unutulmayan İyilik… Yıl 1978. Zor, çok zor ama çok zor bir yıldı o yıl!.. Etim, kemiğim, kanım, canım, ...
Unutulmayan İyilik…
BİR SAATLİK ÖMÜR O sabah da diğer günler gibi sıradan bir gündü. Ev hanımları için hiç değişmeyen sabah ko...
BİR SAATLİK ÖMÜR
NASİBE!.. Sözlerime, merhum Mehmet Akif'in, "Bir gece" şiirindeki şu mısralarla başlamak istedim. İ...
NASİBE!..
Bir Kumruyla Söyleşi Hastalığın amansız pençesinde kıvranan yaşlı kadın pencereden dışarıya bakıyordu. Yakında...
Bir Kumruyla Söyleşi

Yorum Yazın

Cevabı iptal etmek için tıklayın.

Kullanıma İzin Verilen HTML Kodları : <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>

Renkli Deneme

Çizgi’m Bilmek İstiyorum Unutulmayan İyilik… BİR SAATLİK ÖMÜR Mevlana’dan Deyişler
  1. Çizgi’m Çizgi’m
  2. Bilmek İstiyorum Bilmek İstiyorum
  3. Unutulmayan İyilik… Unutulmayan İyilik…
  4. BİR SAATLİK ÖMÜR BİR SAATLİK ÖMÜR
  5. Mevlana’dan Deyişler Mevlana’dan Deyişler

En Son Haberler

Çizgi’mAsgari Ücret fiyaskosu, Emekli Yılının belleğimde yerleşen korkusu, Aile Yılı......
Çizgi’m
Bilmek İstiyorumYaşım onbeş, Herkesle kardeş kardeş, Özgürce yaşamak istiyorum. Düşüncelerim beni......
Bilmek İstiyorum
Unutulmayan İyilik…Yıl 1978. Zor, çok zor ama çok zor bir yıldı......
Unutulmayan İyilik…
BİR SAATLİK ÖMÜRO sabah da diğer günler gibi sıradan bir gündü. Ev......
BİR SAATLİK ÖMÜR
Mevlana’dan DeyişlerEy altın sırmalı giysiler giymeye, altın kemerler takınmaya alışmış adam,......
Mevlana’dan Deyişler
  • Seri İlanlar
  • Firma Rehberi
  • Güncel
  • Manşetler
  • Ekonomi
  • Dünya
  • Spor
  • Politika
  • Yaşam
  • Şiir
Sitemizde yayınlanan her türlü yazı ve haber kaynak belirtilmeden kullanılamaz.. Görüş ve önerileriniz için info@sislioda.com adresine e-posta gönderebilirsiniz.
Copyright © 2016 - Sislioda Her Hakkı Saklıdır.

Tasarım ve Programlama: Ajans5.Net