• Çizgi’m
  • Bilmek İstiyorum
  • Unutulmayan İyilik…
  • BİR SAATLİK ÖMÜR
  • Mevlana’dan Deyişler
  • KIBRIS Gazisi E.P.Kd.Alb.Niyazi KÜLAHLI’ya-1 “””””””
  • NASİBE!..
  • Daha da Sarıl Bana, Bırakma Beni…
  • ULUSLARARASI BAŞARI GÖRMEZLİKTEN GELİNEMEZ!..
  • Cumhuriyete Saldırılar Bitmedi, Bitmeyecek…
  • Bir Zamanlar Kahramandı!.. Meğer…
  • Bir Kumruyla Söyleşi
  • Çok Şükür Değiştim dedi ve Lefkoşa Büyükelçisi Oldu
  • İlah Olmadı Put da Olmadı Allah’ın Kuluydu…
  • Çocuk acılar içinde.
  • Üye Ol
  • Üye Girişi
    • Anasayfam Yap
      • Sitene Ekle
      • Amacımız
      • Künye
      • İletişim
Sislioda
    •  
    • Anasayfa
  • Güncel
  • Ekonomi
  • Dünya
  • Spor
    • Canlı Sonuçlar
    • İstatistikler & Puan Durumu & Fikstür
  • Politika
  • Şiir
  • Sağlık
  • Teknoloji
  • Yazarlarımız
  • Seri İlanlar
    • İlan Ekle
  • Firma Rehberi
    • Firma Ekle
23.05.2025 05:20:28
  • Kültür Sanat
  • Magazin
  • Gazeteler
  • Video Galeri
  • Foto Galeri
sislioda.com Bizi Facebook'dan takip edin
sislioda.com Bizi Twitter'dan takip edin
Anasayfa » Dünya
Saime Bilhan

Zamanın Yırtığından Sızıp Gelen RADYO-3 ‎

Eklenme Tarihi: 10 Temmuz 2019 Çarşamba
Eklenme Saati: 12:26
Okunma Sayısı: 289
Tweetle
Saime Bilhan saime.bilhan55@gmail.com
Yazdır
Yazıyı Büyüt Yazıyı Küçült
Zamanın Yırtığından Sızıp Gelen RADYO-3 ‎

Hiç unutmuyorum, o zamanlar sesleri iyi çıksın, yahut gelen sesleri iyi çeksinler diye radyolara toprak hattı kablosu bağlanırdı. Toprak hattı kablosu ise evlerin penceresinden dışarı çıkar ve hemen pencerenin dibinde ucu toprağa gömülürdü. Neden böyle yaptıklarına aklım ermezdi, ama kabloyu toprağa gömdükleri zaman sesin daha yükseldiğine ve netleştiğine bizzat tanık oldum. Cızırtılı ses kaybolup net ve anlaşılır bir sesin gelmesine yardımcı oluyordu. Anlamasam da; “Demek ki faydası oluyormuş! Ama nasıl? İnşallah büyüdüğüm zaman ilk bunun sebebini öğreneceğim. Bir sebebi vardır elbet…” diye düşünürdüm.

İşte radyolu evi bulmanın kestirme yolu buydu.

Bir evin penceresinden çıkıp hemen dibine gömülü bir kablo varsa o evde radyo var demekti.

***

Bulunduğumuz sokaktaki evler hep tek katlıydı. Özellikle yaz aylarında pencereler açık olur. Radyosu olan evlerin açık penceresinden dışarıya bazen tatlı tatlı müzik sesleri taşardı. Gündüzleri hoşuma giden bir müzik sesi duyunca sesin geldiği evin penceresine doğru yaklaştığım çok olmuştu. Hatta kimi zaman gelen sesleri daha iyi duyabilmek için pencerenin altına kadar gittiğim de olurdu. Tabii ki bunun için sokaklarda gelen gidenin olmadığı zamanları seçerdim… Hatta pencerenin altına siner, kulağımı pencerenin altındaki duvara yapıştırır dinlerdim. Böyle yaptığım zaman radyodan gelen şarkı, türkü sesleri daha net ve anlaşılır oluyordu.

Bayılırdım şarkı, türkü seslerine!.. Bu yolla şarkı ya da türkülerin sözlerinin bir bölümünü bile ezberlediğim olmuştu. Ezberlediğim sözleri bir daha unutmayayım diye kendi kendime mırıldanırdım. Elbette kimsenin olmadığı ortamlarda… Sesimi, kadın olsun erkek olsun bir yabancının duymasını istemezdim. Kazara duyan olursa bundan büyük bir mahcubiyet ve utanç duyardım. Aslında zaman darlığından şarkı sözlerinin tamamını ezberleyemiyordum. Zaman yeterli olmuyordu. Ne olacak ben de bildiğim kadar söylerdim işte…

***

Bunları anımsadığımda bir şey daha geldi aklıma. Hani derler ya! “Laf lafı açar,” diye. Onun gibi bir şey. Radyo da pikabı açar. Evet evet, radyoyu anmam pikaplı günlerimi de gözlerimi gönüne getirdi… Radyodan söz edip de pikaptan söz etmez olur muyum? Üstelik pikap, anılarımızın önemli bir bölümünde yer almıştır. Ne var ki onun konumu radyoya benzemezdi. Radyodan bir şey duydun mu, aynı sözleri ya da müziği bir daha işitemezdin ama pikap öyle değildi! Duyduğun şeyleri istediğin kadar tekrarlayabilirdin…

***

Yaz aylarının sıcak günlerinde akşam olunca evimizin damına çıkardık. O zamanlar evler genellikle “dam” dediğimiz üstü iri saman karışımı toprakla kaplıydı. Kimi damlarda kil kullanıldığını da duymuştum. Killi damlar öyle kolay kolay akmazmış. Ama bizim damda kil karışımı yoktu. Bu nedenle sık sık bakımı yapılmazsa biriken sular evin içine sızmaya başlardı. Damlar dümdüz olurdu, ancak yağan yağmurun birikmeden aşağıya akması için çok hafif eğimli olurdu ama bunun farkına varamazdınız. Yağmurların damdan aşağıya akması için “çortun” diye tanımlanan oluk yapılırdı. Tahta veya tenekeden… Damda dış duvarların üstündeki saçaklardan az daha fazla dışarı doğru uzatılırdı. Suların akması için de damın eğimi çortunlara doğru yapılırdı. Böylece damda yağmur ya da kar suları birikmeden çortunlardan aşağıya akardı. Kapı ve pencere tarafında bulunmazdı, geçenlerin üzerine akmasın diye!.. Eğer yağmur suları dam üstünde birikip öylece kalırsa bir süre sonra damdan odalara sızmaya başlar, kullandığımız ne varsa hepsini sırılsıklam ederdi.

***

Yaz akşamları evimizin damına çıkmak apayrı bir keyif verirdi. Zavallı annem işini gücünü bırakıp gönlünce bu dam sefalarına tam tamına katılamıyordu. Çünkü hep yapacağı bir şeyler bulunurdu. Yedi çocuk sahibi olmak kolay değil!.. Yemekleri, içecekleri, çamaşırları, hastalıkları, yırtıkları pırtıkları, pislikleri say say bitmez!.. Ondaki bıkmaz dayanıklılığın hep hayranı olmuşumdur. Yorulmazdı da…

Bir gün odaya girdiğimde sırtını duvara verip oturduğunu gördüm. Sevindim annem dinleniyor, diye. Üzgün ve süzgün gözlerle bana baktı:

“Sayime, yavrum bir tas su getir,” dedi.

Hemen fırladım. Ben giderken arkamdan “Dolaptaki ilaçlarımı da getir,” dediği zaman gözlerim büyüdü, bulunduğum yerde kaldım. Dönüp koşarak tekrar odaya girerken:

“Ana ne oldu?” diyebildim sadece.

Az önce sırtını duvara dayayan annem yan yatmıştı. Girdiğimi görmedi. Sesimi duyduğunda:

“Yok bir şey, dedi, karnım ağrımaya başladı yine. Getirdin mi ilaçlarımı?”

Gözlerimden yaşlar süzülürken sesimi çıkarmadan geri dönüp bir koşuda hem ilaçlarını hem de suyu alıp geldim. Bu kez annem sırtüstü yatmış, gözleri tavana bakıyordu. Sesli sesli ağlarken:

“Anne ne oldu sana?” diyebildim.

Halsiz ve çaresizdi. Dönüp son enerji kırıntılarıyla bana bakıp gülümsedi:

“Üzülme, dedi, ilaçlarımı içince geçecek.”

Annemi kaldırmaya uğraştım ama kuvvetim yetmiyordu. Onun da yardımıyla kalktı ve oturdu. Zorla ilaçlarını aldı… Bir iki saat sonra kısmen kendisine gelmiş ve onu bekleyen işlerin ardına düşmüştü bile…

***

Bunaltıcı sıcaklarda dam daha serin ve havadar olurdu. Bahçe duvarları bizimle ortak olan komşunun bahçesinden yükselen plak seslerini engelleyecek hiçbir şey yoktu. Neredeyse her akşam pikaplarıyla çaldıkları plakların seslerini duyardık. Onların vazgeçilmez bir tutkusuydu plak dinlemek. Tabii orada çalınan müzik sesleri bizim bahçeden de dinlenebiliyordu. Ama öyle çok net değil!.. Komşular için müzik dinlemek nasıl vazgeçilmez bir tutku ise o müzikleri dinlemek de benim için vazgeçilmez bir tutku olmuştu.

Güneş batıp akşam serinliği çökünce komşu bahçeden yükselen müzik seslerini ılık ılık esen yel bize doğru getirirdi. Ve esintiye kapılan müzik sesleri dalga dalga bizim bahçeye de yayılırdı. Hava çok durgun ya da pikabın sesini az açmışlarsa gelen sesleri iyi duyamazdım. Daha iyi duyabilmek için durumum da müsaitse hemen dama çıkardım. Damın o bahçeye yakın kenarına kadar gider, sessizce yere yatıp öyle dinlerdim. Komşuların beni görmesini istemediğimden neredeyse hiç hareketsiz dinlemeyi sürdürürdüm.

Bazen de başımı kaldırıp gözetlerdim. Çok özenirdim. Pikabın üzerinde dönüp duran plak bitince, onu alır başka bir plak koyardı. Şarkıları türkülere oranla daha çok severdim. Hoşuma giderdi şarkı dinlemek ve sözlerinin anlamı üzerinde düşünmek. Sevdiğim bir şarkı oldu mu, onu bir daha çalmaları için dua ederdim. Adeta sesimi sadece benim duyacağım şekilde Allah’ın adını anarak: “Lütfen aynı şarkıyı bir daha çalsınlar!” derdim. Dualarımın kabul olduğu zamanlar olurdu. Hatta fazla kabul gördüğü zamanlar aynı şarkıyı dört beş defa üst üste çalarlardı. Aman ne sevinirdim ne sevinirdim… (Devam edecek)

Saime Bilhan

sislioda.com

Etiketler:
ÇORTUN dam pikap radyolarda toprak hattı
Paylaş Tweetle Paylaş Paylaş Paylaş

Yazarın Diğer Yazıları

Unutulmayan İyilik… Yıl 1978. Zor, çok zor ama çok zor bir yıldı o yıl!.. Etim, kemiğim, kanım, canım, ...
Unutulmayan İyilik…
BİR SAATLİK ÖMÜR O sabah da diğer günler gibi sıradan bir gündü. Ev hanımları için hiç değişmeyen sabah ko...
BİR SAATLİK ÖMÜR
NASİBE!.. Sözlerime, merhum Mehmet Akif'in, "Bir gece" şiirindeki şu mısralarla başlamak istedim. İ...
NASİBE!..
Bir Kumruyla Söyleşi Hastalığın amansız pençesinde kıvranan yaşlı kadın pencereden dışarıya bakıyordu. Yakında...
Bir Kumruyla Söyleşi

Yorum Yazın

Cevabı iptal etmek için tıklayın.

Kullanıma İzin Verilen HTML Kodları : <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>

Renkli Deneme

Çizgi’m Bilmek İstiyorum Unutulmayan İyilik… BİR SAATLİK ÖMÜR Mevlana’dan Deyişler
  1. Çizgi’m Çizgi’m
  2. Bilmek İstiyorum Bilmek İstiyorum
  3. Unutulmayan İyilik… Unutulmayan İyilik…
  4. BİR SAATLİK ÖMÜR BİR SAATLİK ÖMÜR
  5. Mevlana’dan Deyişler Mevlana’dan Deyişler

En Son Haberler

Çizgi’mAsgari Ücret fiyaskosu, Emekli Yılının belleğimde yerleşen korkusu, Aile Yılı......
Çizgi’m
Bilmek İstiyorumYaşım onbeş, Herkesle kardeş kardeş, Özgürce yaşamak istiyorum. Düşüncelerim beni......
Bilmek İstiyorum
Unutulmayan İyilik…Yıl 1978. Zor, çok zor ama çok zor bir yıldı......
Unutulmayan İyilik…
BİR SAATLİK ÖMÜRO sabah da diğer günler gibi sıradan bir gündü. Ev......
BİR SAATLİK ÖMÜR
Mevlana’dan DeyişlerEy altın sırmalı giysiler giymeye, altın kemerler takınmaya alışmış adam,......
Mevlana’dan Deyişler
  • Seri İlanlar
  • Firma Rehberi
  • Güncel
  • Manşetler
  • Ekonomi
  • Dünya
  • Spor
  • Politika
  • Yaşam
  • Şiir
Sitemizde yayınlanan her türlü yazı ve haber kaynak belirtilmeden kullanılamaz.. Görüş ve önerileriniz için info@sislioda.com adresine e-posta gönderebilirsiniz.
Copyright © 2016 - Sislioda Her Hakkı Saklıdır.

Tasarım ve Programlama: Ajans5.Net