• Çizgi’m
  • Bilmek İstiyorum
  • Unutulmayan İyilik…
  • BİR SAATLİK ÖMÜR
  • Mevlana’dan Deyişler
  • KIBRIS Gazisi E.P.Kd.Alb.Niyazi KÜLAHLI’ya-1 “””””””
  • NASİBE!..
  • Daha da Sarıl Bana, Bırakma Beni…
  • ULUSLARARASI BAŞARI GÖRMEZLİKTEN GELİNEMEZ!..
  • Cumhuriyete Saldırılar Bitmedi, Bitmeyecek…
  • Bir Zamanlar Kahramandı!.. Meğer…
  • Bir Kumruyla Söyleşi
  • Çok Şükür Değiştim dedi ve Lefkoşa Büyükelçisi Oldu
  • İlah Olmadı Put da Olmadı Allah’ın Kuluydu…
  • Çocuk acılar içinde.
  • Üye Ol
  • Üye Girişi
    • Anasayfam Yap
      • Sitene Ekle
      • Amacımız
      • Künye
      • İletişim
Sislioda
    •  
    • Anasayfa
  • Güncel
  • Ekonomi
  • Dünya
  • Spor
    • Canlı Sonuçlar
    • İstatistikler & Puan Durumu & Fikstür
  • Politika
  • Şiir
  • Sağlık
  • Teknoloji
  • Yazarlarımız
  • Seri İlanlar
    • İlan Ekle
  • Firma Rehberi
    • Firma Ekle
20.06.2025 10:04:00
  • Kültür Sanat
  • Magazin
  • Gazeteler
  • Video Galeri
  • Foto Galeri
sislioda.com Bizi Facebook'dan takip edin
sislioda.com Bizi Twitter'dan takip edin
Anasayfa » Genel
Saime Bilhan

İşte Hayatın Özeti Budur… ‎

Eklenme Tarihi: 4 Ocak 2018 Perşembe
Eklenme Saati: 14:17
Okunma Sayısı: 336
Tweetle
Saime Bilhan saime.bilhan55@gmail.com
Yazdır
Yazıyı Büyüt Yazıyı Küçült
İşte Hayatın Özeti Budur… ‎

Yazın ilk aylarında köyümüze gelmiştik. ‎
Kentin boğucu sıcaklığından kısmen kurtulmak, insan kalabalığından uzaklaşmak ve doğayla baş başa ‎kalabilmek için köydeydik. Ağaç dallarının hışırtısında, evimizin bitişiğinde nazlı nazlı akan suyun ‎şırıltısında yorgun ruhumuzu dinlendirmek istiyorduk… Neden bilmem ama kent insanı çok yoruyor! ‎Bedenen olmasa bile ruhen yoruluyorsunuz. İşte bunlardan kaçmak için köye gelmiştik. Aslında daha çok ‎nedenleri vardı köye gelişimizin! Diğerlerini başka bir söyleşide aktarmaya çalışırım. ‎
Derken zaman; günleri, haftaları ve ayları kovalaya kovalaya akıp geçti. ‎
Aralık ayının soğukları bedenimizi rahatsız ettiğinde dönüp geriye baktık ki yazdan bu yana epey zaman ‎geçmiş… Aylar birbiri ardına giderken altı aydan fazla köyde kalmışız. Dile kolay koca bir yaz ve ‎ardından da sonbahar geçmiş. Evet evet! Koca bir yaz ve doğanın sancılanmaya başladığı sonbahar… ‎İkisi de gelip gitmiş! Yoklar şimdi… ‎
‎*** ‎
Yazı geçirmek için geldiğimiz köyümüzde, havaların soğumasıyla artık dönüş yolu da görünmüştü.‎
Altı ayı tamamlamıştık. Sakin ve huzur dolu bir yaz ve sonbahar ne güzelde akıp gitmişti.‎
Tabiat yaşlılık çağını bitirmek üzereydi. Artık yavaş yavaş ölüme doğru gidiyordu. Tıpkı insanoğlu gibi. ‎Bir daha ki ilkbaharda yeniden dirilmek üzere… ‎
Eşi dostu ve komşularımızı ziyaret edip vedalaşmak istedik.‎
Bir daha ki yaza kim öle kim kala! Allah bilir… ‎
Köyümüzün dışındaki akrabamıza yürüyerek gitmeye karar verdik. İki gün önce kar yağmasına rağmen ‎bir bahar havası vardı. Öyle ki; “Acaba bir kaç gün daha mı kalsak?” dedirtecek gibi. ‎
Son günlerimizde bu yürüyüş iyi gelecekti. Bir saat sürecek olan ziyaretimiz için çıktık yola. Yarım saati ‎geçmişti ki yürüyoruz. Sağımızda uzanan ince patika yolun hemen ilerisinde epey eskimiş bir evin biraz ‎uzağından geçiyorduk. Evin yamulmuş kapısının önünde çok yaşlı bir teyze oturuyordu. Beyaz örtüsü ve ‎beyaz teni Güneş’in şavkında parlıyordu. Onu görünce yönümüzü değiştirip ince bir patika yola saptık. ‎Yol bizi, örtüsünün altında yüzü dışarı çıkmış teyzeye doğru götürüyordu. Doğrusunu isterseniz biraz da ‎yorulmuştuk. Dinlenmek istedik. ‎
Yaş altmışı geçince şevkle başladığınız her şey kısa sürede yerini hantal bir isteksizliğe bırakıyor. ‎Yürürken terlememiştik ama ne bileyim inceden bir yorgunluk adeta bizi içine çekiyor gibiydi!.. İlerleyen ‎yaşın artı olarak bize kazandırdığı “yararcılık” duygusu vardı üzerimizde. Bir tür “çıkarcılık” diyeceğim ‎ama değil, tam çıkarcılık değil… Hani derler ya! “Bir taşla iki kuş vurmak.” Buna benzer bir şeydi bizdeki ‎yararcılık… Bir taşla tam üç kuş vurmaya karar verdik: ‎
Birincisi ve belki de en önemlisi, dinlenmemizi sağlamaktı. ‎
İkincisi, teyzenin halını hatırını sorup onu sevindirmek yoluyla bizim de sevinmemizi sağlamaktı. ‎
Üçüncüsü ise tavrımızdan memnun ve mutlu olacağına inandığımız teyzenin hayır duasını almaktı. ‎Yaşlıların hayır duasını almak daima iyidir… Rahmetli anam böyle derdi, babam da… ‎
‎*** ‎
Yaşlı teyzeye birkaç adım kala selam verdik. Önce hiçbir tepki göstermedi. Duymadığını sandığımızdan ‎öncekinden biraz daha yüksek sesle selamımızı tekrarladık. Kucağına doğru eğdiği başını hafifçe bizden ‎yana döndürürken elinde tuttuğu bir tespihi kaldırıp bize doğru uzattı ve hafifçe salladı. Bu arada birkaç ‎kez gözkapaklarını açıp kapayarak, “Bekleyin!” anlamında başını yine önüne eğdi. ‎
‎”Müsaade edin de şu tespihimi bitireyim!” dediğini anlamıştık. Eşim elini ileri uzatarak “Tamam, sen işine ‎bak,” der gibi salladı. ‎
Fırsattan yararlanıp çevreye bakınmaya başladık. ‎
Bahçede, yapraklarını tamamen döküp çırılçıplak kalmış dut ağaçlarıyla gövdesi kalın bir ceviz ağacı ‎vardı. Kalın gövdeli ceviz ağacı heybetli görüntüsünü pek kaybetmemiş çıplak dallarıyla bahçenin her ‎yanına doğru uzanıyordu. Yapraksız görüntüsüne rağmen bir şemsiyeyi andırıyordu. Beş on adım ileride ‎üç ayaklı bir ocak, yanında kırık bir hamur leğeni duruyordu. Hemen ötede de duvara yaslanmış kenarları ‎kırık dökük bir ekmek sacı duruyordu… Sessiz, kimsesiz ve üzgün bize göz kırpıyor gibiydiler!.. Kim bilir ‎tespih çeken yaşlı teyze; şu kenarı kırık hamur leğende, üç ayaklı ocakta ve kırık dökük sacın üzerinde ‎kaç kez tadına doyulmaz ekmek yapmıştır. Biz bunları düşünürken üç ayaklı ocakla kırık hamur teknesi ‎ve kırık dökük sac adeta dile gelmiş gibi: ‎
‎”Çok haklısınız! Şu tespih çeken teyzenin bizim üzerimizde yaptığı ekmeklerin güzelliği kırk köyde ‎söylenir dururdu. Yaptığı ekmelerin tatlarının nefis olduğu kentte dahi dilden dile dolanırdı. Ama şimdi…” ‎deyip üzgün bir tavırla sustuklarını duyar olduk… ‎
‎*** ‎
Biz geçmiş dünyayla söyleşir dururken arkamızdan: ‎
‎”Aleyküm-üs selam” diyen teyzenin cılız ve ince sesini duyduk. Verdiğimiz selamın karşılığı üç dört ‎dakika sonra gelmişti. Büküp belini doğrultmaya çalışarak bize doğru ilerliyordu ama anlaşılmaz bir dinçlik ‎bedeninden dışarı fışkırıyordu sanırsınız. Selamımızın karşılığını geciktirdiğinden rahatsız olduğu ‎sesinden belli oluyordu. Sesinde bir minnet ve bağışlanma tonu vardı. Bir iki adım kala karşımızda durdu ‎ve elindeki tespihi ileri uzatarak mahcubiyet dolu bir sesle aralıksız konuşmaya başladı: ‎
‎”Kusuruma bakmayın, dedi önce sonra, ben hep böyleyim işte… Bu tespih sayesinde yaşadığımın ‎farkındayım. Her sabah uyandığımda sağıma soluma bakarım. Şu gördüğünüz eşyaları veya odanın ‎içindeki diğer eşyaları gördüğümde yaşadığımı anlarım. O zaman elimden hiç bırakmadığım tespihi ‎boydan boya “elhamdulillah” diye diye çekmeye başlarım. Yani anlayacağınız doksan dokuzluk tespihi ‎tam yüz kere bir baştan öbür başa çekerim. Yüzü tamamladığımda ellerimi ayaklarımı oynatırım. Ellerimi ‎ayaklarımı oynatırken de bu kere “Ya Hayy” demeye başlarım. Yine tespihin doksan dokuzunu yüz kere ‎tekrarlarım. Bittiğinde canıma can gelir. Kanıma kan gelir, ayaklanırım… ‎
Beni yaşatan, kimseye muhtaç etmeyen Allah’ıma şükrederim. Nitekim siz geldiğiniz sırada “Ya Şekur” ‎der dururdum. Yüzü tamamlamama az kaldığı için sizi beklettim. Umarım kusuruma bakmamışsınızdır. ‎
Bu kez biz mahcup olmuştuk: ‎
‎”Aman teyze olur mu öyle şey! Asıl sen bizim kusurumuza bakmayasın. Sizi rahatsız eden biz olduk.” ‎
‎”Aman evlatlarım hoş gelmişsiniz, sefalar getirmişsiniz. Gönlümüzü aydınlatmış, evimize bereket ‎getirmişsinizdir. Ne yapayım tespihe dadanmasam zaman geçecek gibi değil. Bu yaştan sonra ne eş var ‎ne de dost. Ne uğrayanım var ne de hal hatır soranım. Ben de Yüce Allah’ımla söyleşir dururum işte. ‎Namaz kıldıktan sonra elimde yine tespih bu sefer “Ya Rahman” derim yüz defa. Hiç ihmal etmem. Elli ‎sene olmuştur. Hep çekerim hep çekerim bu tespihleri.” ‎
Sözlerine ara veren yaşlı teyze bir süre yüzlerimizi dikkatle inceledi. Tanıdık olmadığımızı anlamıştı: ‎
‎”Eee siz kimsiniz? Nereden gelip nereye gidiyorsunuz? İçeri buyurmaz mısınız? Kusuruma bakmayın ‎yaşlılık bizimkisi.” ‎
Teyze bir solukta sıralamıştı sözcükleri. Sesi hafiften titriyor ama kurduğu cümleler anlamlı ve anlaşılır ‎şekildeydi. ‎
Kendimizi tanıttık. Köyde yaşamış olan baba ve dedelerden bahsettik ama tanımadı. Biz de onu ilk defa ‎görüyorduk. Yaşını biz sormadan o söyledi.‎
‎”Doksanına geldim ama, dedi, yine çevrede tanımadıklarım çıkıyor sizin gibi!..” ‎
Onu dinledikçe, onun bedenine ve üstüne başına baktıkça onda ki yaşam azmine hayran kalmıştım. ‎Düşünün bir kere kaçımız sağ salim sabaha uyandık diye doksan dokuzluk bir tespihi yüz defa ‎‎”elhamdulillah” diye çekip Yaşatana hamt ediyoruz? Kaçımız Allah’ın ezeli ve ebedi diri olduğunu, ‎noksanlıklardan uzak hayat sahibi olduğunu tekrarlamak için “Ya Hayy” diyoruz? Hem de doksan ‎dokuzluk bir tespihi yüz defa çekerek. Yani Allah’ın bu sıfatlarını 10.000 defa anarak… ‎
Ve de kaçta kaçımız, “Ya Rahman” diye dünyada bütün mahlukata merhamet eden Allah’ı tespih ‎ediyoruz? Ve de kaçımız bize verdiği tüm nimetler için “Ya Şekur” diyerek Allah’a teşekkür ediyoruz?‎
‎*** ‎
Hiç unutmadım o yaşlı teyzeyi ve onun bahçesini… ‎
En ufak bir sıkıntıda tahammülsüzlük gösterirken, içinde bulunduğumuz her durumdan şikâyetçi olurken ‎teyzeyle konuştuklarımız geliyor aklıma. ‎
Yaklaşık yarım saatlik sohbetimizde bir kelime ile olsun şikâyetçi olmadı hâlinden. ‎
Bakıma muhtaç, insana muhtaç, bir kâse sıcacık çorbaya muhtaç olduğu halde; ‎
‎”Aklım yerinde, elim ayağım tutuyor. Daha ne isterim ki Yüce Allah’tan,” diyebilmenin erdemine ‎ulaşmak… ‎
İşte hayat! ‎
İşte hayatın özeti budur. ‎

Saime Bilhan ‎

sislioda.com ‎

Etiketler:
hayatın özeti kent köy yaşlı kadın
Paylaş Tweetle Paylaş Paylaş Paylaş

Yazarın Diğer Yazıları

Unutulmayan İyilik… Yıl 1978. Zor, çok zor ama çok zor bir yıldı o yıl!.. Etim, kemiğim, kanım, canım, ...
Unutulmayan İyilik…
BİR SAATLİK ÖMÜR O sabah da diğer günler gibi sıradan bir gündü. Ev hanımları için hiç değişmeyen sabah ko...
BİR SAATLİK ÖMÜR
NASİBE!.. Sözlerime, merhum Mehmet Akif'in, "Bir gece" şiirindeki şu mısralarla başlamak istedim. İ...
NASİBE!..
Bir Kumruyla Söyleşi Hastalığın amansız pençesinde kıvranan yaşlı kadın pencereden dışarıya bakıyordu. Yakında...
Bir Kumruyla Söyleşi

Yorum Yazın

Cevabı iptal etmek için tıklayın.

Kullanıma İzin Verilen HTML Kodları : <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>

Renkli Deneme

Çizgi’m Bilmek İstiyorum Unutulmayan İyilik… BİR SAATLİK ÖMÜR Mevlana’dan Deyişler
  1. Çizgi’m Çizgi’m
  2. Bilmek İstiyorum Bilmek İstiyorum
  3. Unutulmayan İyilik… Unutulmayan İyilik…
  4. BİR SAATLİK ÖMÜR BİR SAATLİK ÖMÜR
  5. Mevlana’dan Deyişler Mevlana’dan Deyişler

En Son Haberler

Çizgi’mAsgari Ücret fiyaskosu, Emekli Yılının belleğimde yerleşen korkusu, Aile Yılı......
Çizgi’m
Bilmek İstiyorumYaşım onbeş, Herkesle kardeş kardeş, Özgürce yaşamak istiyorum. Düşüncelerim beni......
Bilmek İstiyorum
Unutulmayan İyilik…Yıl 1978. Zor, çok zor ama çok zor bir yıldı......
Unutulmayan İyilik…
BİR SAATLİK ÖMÜRO sabah da diğer günler gibi sıradan bir gündü. Ev......
BİR SAATLİK ÖMÜR
Mevlana’dan DeyişlerEy altın sırmalı giysiler giymeye, altın kemerler takınmaya alışmış adam,......
Mevlana’dan Deyişler
  • Seri İlanlar
  • Firma Rehberi
  • Güncel
  • Manşetler
  • Ekonomi
  • Dünya
  • Spor
  • Politika
  • Yaşam
  • Şiir
Sitemizde yayınlanan her türlü yazı ve haber kaynak belirtilmeden kullanılamaz.. Görüş ve önerileriniz için info@sislioda.com adresine e-posta gönderebilirsiniz.
Copyright © 2016 - Sislioda Her Hakkı Saklıdır.

Tasarım ve Programlama: Ajans5.Net