Düşler pazarlığa çıkarılmış, hayaller kılık değiştirmiş ve sancılı günler birbirini kovalıyor.
Yarın, TBMM Genel Kurulu, Irak ve Suriye’ye sınır ötesi operasyon konusunda hükümete verilen yetkinin uzatılmasına ilişkin Başbakanlık Tezkeresi için olağanüstü toplanacak…
Kafalar karışık ama olanı görmezlikten de gelemeyiz!..
***
İstanbul Esenler’de olduğu söylenen bir Kur’an kursuna uzaktan şöyle bir göz atıyoruz! Gördüklerimiz karşısında hem afalladık hem de sarsıldık!.. Şaşkınlığımızın beynimizde yarattığı tahribatı gidermemiz ve toparlanmamız epey zor gibi geliyor!..
Bu Kur’an kursunda çocukların başlarında sarık ve üstlerinde beyaz cübbe var… Belli ki çocuklara giydirilen sarık ve cübbelerle ayrı bir hava yaratarak onlara ayrıcalık kazandırıldığı kanısı verilmek istenmiş. Ne var ki kişilikleri elinden alınarak!..
Çünkü sarıklı ve beyaz cübbeli çocuklardan birine, kurs hocası olduğu sanılan kara giysili ve kara vicdanlı biri tokat üstüne tokat vuruyor. Attığı tokatların sayısı onu geçmiş olmasına rağmen, daha tatmin olmamış ki elindeki kemer olduğu sanılan bir şeyle de çocuğa vurmaya devam ediyor.
Bunlar da yetmiyor!
Çocuk beyaz cübbesini ve çoraplarını çıkararak sırtüstü yere uzanıyor. Sırtüstü yatan çocuk ellerini göğsüne yakın bir yerde birleştirip çıplak ayaklarını yukarı kaldırarak ileri uzatıyor. Az önce andığımız kara vicdanlı elindeki kemer olduğu sanılan şeyle var gücüyle çocuğun çıplak ayaklarına vuruyor. Çocuk iki büklüm…
***
Analar babalar Allah’ın rızasını kazanmak için çocuklarını hafız yetiştirmek ya da en azından Kur’an-ı Kerim’i Arapça harfleriyle okumasını öğrenmek için bu kurslara yolluyorlar. Hiçbir ana baba çocuğunun dayak yemesi için bu kurslara göndermez. “Eti senin kemiği benim…” tekerlemesinde olduğu gibi kimse evladını elin adamının kara vicdanına terk etmez.
Düşünün bir kere; bunlar Kur’an-ı Kerim’in Arapça okumasını öğrenip anlamını öğrenmeyenlerin başına gelenler… Ya diğerleri. Ya hepten sahipsiz olanlar? Yurtlardan başka yerlere gitmeye imkânları olmayanlar?
Acaba kindar ve dindar olacağı söylenen gençlik bunlar arasından mı çıkacak? Ülkemizin geleceğini bu dayak fasıllarından geçerek gelen ve benzeri koşullarda yetişecek gençlere mi emanet edeceğiz?
***
Hani her fırsatta dile getirilen şu her mahallede olmasını istedikleri “Sıbyan Mektepleri” ne olacak? Onların sayısını çoğaltmak için devletin imkânını kullandığı aşikâr olan Diyanet ne yapacak?
O Sıbyan Mekteplerinin özlemini çekenlerin kurmaya çalıştıkları düzen, nasıl bir düzen olacak? Varın siz düşünün!..
Hele bir de…
Anımsadıkça iğrendiğimiz…
Duydukça dehşete kapıldığımız.
”Kur’an kurslarında cinsel taciz,” haberleri yok mu? O haberler ne olacak? O haberlerin önüne geçmek için gerekenin yapılmadığı bir düzende yaşamaya devam edeceksek vay hâlimize bizim!..
***
Kadının açık olan saçlarından veya açık olan kollarından bile cinsel tahrike kapıldığını söyleyen ne olduğu bilinmeyen art niyetliler ne olacak? Onların varlığı gittikçe zenginleşir, sayıları artanken ne olacak bizim geleceğimiz?
Onlar da böyle bir düzen mi kurmak isteyecekler? Ve kurdukları düzen böyle mi işleyecek?
Sopayla kemerle…
***
Allah’ın insanlara emirlerini bildirdiği kitabında ne dediğini değil de Arapça nasıl okunduğunu öğretecek kurumlar adı ne olursa olsun; bu ülkeye yarar getirmeyecektir.
Ülkenin her alanda ileri gitmesini sağlayacak özgür düşünce ve özgür aklın uzağında kalmış bir düzen ancak taraflarına boyun eğmeyi öğretecektir. Birey değil kul yetiştirmeyi amaç edinen bir düzende yaşayanlar; kurumsallaşmış ve örgütlenmiş çıkar denilen vahşetin ve şeytansal görüntünün tutsağı olacaktır.
Yetiştirdikleri ve yetiştirmekte oldukları bu düzeysiz falakacılar tarafından korunan siyasal düzenin pamuk ipliğine bağlı olduğuna tarih tanıklık etmiştir. Yine öyle olacaktır…
***
Gençliğimiz geleceğimizdir. Geleceğimizin pörsümüş ve kokuşmuş yapılarla ayakta duramayacağını elbet düşünen herkes bilir.
Öğretim sistemimizin sürekli değiştirilerek yeni arayışlarla yandaşların sayısını ve etkinliğini artırmaya çalışmak kime ne yarar sağlar ki?
Böyle bir yapıda yitiren daima devlet olacaktır? Vahşeti kucaklayan iradenin süzdüklerinden geriye kalanlar büyük çoğunluğu kapsayacaktır. Bu da genel anlamıyla ezilen millet olacaktır.
***
Eğitimi eline alarak oynayıp duranların eseri bu tür kurslar mı olacak?
Eğitim de doğruyu bulacağım iddiasıyla durmaksızın ve bizce bilinmez emellerle değişiklik yapıp duranlar bir yandan da konuşurlar:
”Diğer ülkeler değişiklik yapınca bir şey yok, ama biz yapınca sorun oluyor,” derler.
Oysa bunu diyen gözü kapalı kimseler bilmezler mi hiçbir ülkede bu kadar çok ve sık değişiklik yapılmadığını… Elbet bilirler, ama işlerine gelmediğinden anlatmazlar. Çıkar döngülerinin bozulacağından endişe ettikleri için…
Kursları alabildiğine destekleyen cemaatler çoğalıyor gittikçe. Oysa tarihin hiçbir döneminde cemaatleri ve aileleri kayırmak bir topluma huzur getirmemiştir. İslamiyet’in doruklarında bile böylesi görüntülerin çok büyük zararları görülmüştür.
Bu ülke kurslara destek veren cemaatler yaylası hâline getirilecekse ki gidiş onu göstermektedir, geri kalmışlık boynumuza asacağımız kalıntısal bir yafta olacaktır.
***
Çocuklara sarık ve cübbe giydirmekle onların ülkeye daha etkin katılımcı olacağını sananlar büyük bir gaflet içinde olduklarını göreceklerdir.
Bir de çocuklarını izansız, insafsız ve zalim sözde hocalara emanet eden ana ve babalar bu yaptıkları yanlışların hesabını Allah’ın huzurunda verecekleri gibi, canları kadar sevdiklerini iddia ettikleri çocuklarının kişilik kazanmasında onlara en büyük darbeyi vurmuş olmanın vicdan azabını çekeceklerdir.
Ne olursa olsun Kur’an kurslarında dolaşan bulutlar, gerçekleri görmemize yardımcı olduğu gibi, kindar ve dindar nesil değil; özgür ve özgün bir nesil yetiştirmeyi amaçlamak kurtuluşumuz olacaktır.
Hüseyin Yeğin
sislioda.com
Anasayfa
