Sayın Cumhurbaşkanı’nın görüşlerine değer verdiği ve dikkate aldığı biri olduğu söyleniyor! Yeni Şafak Gazetesi yazarlarından Hayrettin Karaman için…
Karaman’ın son yazısı, hatta son birkaç yazısı ilginç ve garip olduğu kadar son zamanlarda yaşadıklarımızı adeta bir ayna gibi yansıtan görüşleri içermektedir. Yazıları inceden inceye okuyunca şaşırdığımızı, biraz da garip bir üzüntüye kapıldığımızı belirtmeliyiz!
Madem Sayın Cumhurbaşkanı görüşlerine değer veriyor, o hâlde İslam Birliği peşinde olduğu görüşlerinin dışa yansıyan bölümlerinde daha dikkatli olması gerekmez mi?
***
Karaman, 05 Mart 2017 tarihli yazısında diyor ki:
“Hayır”cıların çoğunluğunu başta CHP ve HDP olmak üzere,
Beyaz Türkler,
Kemalistler,
İslam karşıtları,
Kendi değerlerine yabancılaşmış müstağribler,
Türkiye’nin güçlenmesini ve İslam dünyasının adım adım birleşmesini, Batı’nın Doğu ve Türkiye için belirlediği yörüngeden çıkılmasını istemeyenler oluşturuyor ve “Hayır”ın asıl sebebi budur.
***
Hiçbir akıl ve izan sahibinin kabul edemeyeceği bu görüşün çıkış kaynağı nedir ve neredendir? Böyle bir yaklaşıma makul bakılabilir mi? Hayır diyenler;
Türkiye’nin güçlenmesini istemiyorlarmış!
İslam dünyasının adım adım birleşmesini önlüyorlarmış!
Batı’nın Doğu ve Türkiye için belirlediği yörüngeden çıkılmasını istemiyorlarmış!
İşin ilginç yanı; “Hayır”ın asıl sebebi bunlar olmasına rağmen üzeri sürekli olarak örtüldüğü için fark edilemiyormuş!..
***
Bu sözler hayırcılara haksızca yöneltilmiş bir iftiradır. Yine siyasi gidişi beğenilmeyen HDP ile İslam karşıtlarının “hayır diyenlerle” birlikte anılması, demokrasi anlayışını sindirememişlerin uyguladıkları bir baskı ve zulümdür. Hayırcıları “kendi değerlerine yabacılaşmış müstağriplerle” birlikte anmak ise, yaranın üzerine dökülen tuz biber olmuştur.
Yerden yere vurmak gerektiği zaman, önüne çıkan her olayı bir fırsat olarak görmek ya da fırsat yaratmak, düşünen akılcı insanın izleyeceği yol değildir.
***
Soruyoruz;
“Beyaz Türkler ve Kemalistler, Türkiye’nin güçlenmesini istemeyen dinsizler midir?”
Bu soruya “evet” diyenler varsa kesinlikle gaflet ve dalalet içindedirler. Kendi tezlerini haklı göstermek için karşısındakine olmadık çamur atmayı beceri sananlardır. Çağımızın ve tarihin gerçeklerini göz ardı edenlerdir.
***
İslam Birliği güzel bir düşünce olabilir! Bir Avrupa Birliği nasıl gerçekleşmişse, İslam Birliği de gerçekleşebilir. Ama bunun için çok güçlü bir irade ve bunu gerçekleştirecek koşullara uyum gereklidir. Bunlar olmadan; “İslam Birliği istiyorum,” demek boş bir hayalcilikten başka bir şey değildir. İslam Dünyasının şimdiki görüntüsü böyle bir birliğin gerçekleşmesine imkân verecek durumda değildir.
Sayın Karaman da bunun farkına varmış ki kendi kurguladığı bir yapının gerçekleşmesi için sürekli bir çaba içine girmiştir. Önceki yazılarında bu konuya çokça değinmiş, İslam Birliğinin gerçekleşmesi için kimlere, ne görevlerin düşeceğini kendi düşüncelerine göre ortaya koymuştur!
Ne var ki çelişik ve uyumsuz olguları bir araya getirmeye çalışmış olması şaşılacak bir durumdur.
***
Karaman’ın düşüncelerini yansıtması bakımından 02 Mart 2017 tarihli ve “İslam Birliği ve Sivil Toplum” başlıklı yazısından bir bölümünü sunmamız yararlı olacaktır. Diyor ki:
“İslam Birliği’nin gerçekleşmesinde etkili olacak ve devrede olması zorunlu unsur bizim kültürümüz ve tarihimize uygun sivil toplumdur.”
“Bundan maksadımız idarecilerin, âlimlerin ve kanaat önderlerinin İslam birliği için yaptıkları çalışmaları destekleyen, plan ve programların hayata geçmesi için sahada faaliyet gösteren örgütlenmiş Müslüman topluluklarıdır.”
“Bu örgütlerin yalnız İslam davasına bağlı, siyaset karşısında bağımsız olmaları gerekir.”
“Bu örgütler, siyaset doğru yolda olduğu sürece onu destekleyecek, doğru yoldan saptığında ise âlimlerin uyarıları doğrultusunda siyaseti doğruya yönlendirmek için meşru ve hukuki baskı uygulayacaklardır…”
***
Değerli okuyucular lütfen bir önceki paragrafı birkaç kez okuyunuz! Tanımı yapılan örgütlenmiş Müslüman toplulukları;
“Siyaset doğrudan saptığında, ÂLİMLERİN UYARILARI doğrultusunda, siyaseti doğruya yönlendirmek için meşru ve hukuki baskı uygulayacaklardır… ”
***
Ortaya konulan apayrı bir yapı, apayrı bir rejimdir.
Her sözcüğünün üzerinde uzun uzun durulmalı ve düşünülmelidir… Türkiye’nin nereye çekilmek istendiğinin ip uçları açıkça ortadadır. Örgütlenmiş Müslüman topluluklar; siyaseti doğruya yönlendirmek için meşru ve hukuki baskı uygulayacaklarmış!..
Yeni bir vesayet düzeni mi kurulmak isteniyor? Nedir bu olup biten?
***
Önümüzdeki işler zor, yokuş dik, gidiş serüvenlerle dolu…
Zamanınız elveriyorsa sakin bir şekilde Anayasa değişikliğini göz önüne alınız lütfen!..
Bir de,
Sayın Cumhurbaşkanın; “Hayır diyenlerin konumu, 15 Temmuz’un yanında yer almaktır. Dağdaki PKK, parlamentodaki HDP hayır diyor. Şimdi hayır diyen CHP de bunlarla birlikte hareket etmiyor mu? Burada şerre rızanın şer olduğuna, kötülük olduğuna inanıyorum.” şeklindeki açıklamasını…
Siz olsanız olan biteni nasıl değerlendirirsiniz?
Hüseyin Yeğin
sislioda.com
Anasayfa
